Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Temmuz 2010 Çarşamba

EKİBİN TARİHİ: HIRS, İSTEK, BEKLENTİ VE ŞANS (4) Piriştina İstifa Edecekti

Ahmet Piriştina, Dilara Ersözlü’yü İzmir Sanat’a çağırdı. Ersözlü olan bitenin farkındaydı. Herkes istifa kararını gelen tehditler nedeniyle verdiğini düşünüyordu. Oysa Piriştina bu karışık duruma “dur” demek için başka bir şey yaptı. Dilara’ya “Benim istifa etme lüksüm yok” dedi. Cümlenin devamına gerek yoktu, Dilara mesajı aldı ve istifa etti.
2004’ün yerel seçimin en tartışmalı iki ilçesi Konak ve Bornova oldu…
Konak’ta Piriştina ağırlığını koydu ve dönemin İZFAŞ Genel Müdürü olan Dilara Ersözlü’yü Konak Belediye Başkanlığı’na aday gösterdi. Bir dönem birlikte çalıştığı Erdal İzgi’yi çok istemesine karşın,getiremeyeceğini anlamıştı Piriştina… Özellikle İl Başkanı Alaattin Yüksel’in tavrı çok açık ortadaydı.
Ahmet Piriştina, Ocak ayının soğuk bir günü aradı Dilara Ersözlü’yü…Aynı saatlerde o sıralar Antalya’da bulunan Ünal Ersözlü ile de görüştü ve İzmir’e çağırdı. Piriştina, Ünal ve Dilara’yı evlerinde ziyaret etti. Daha sonra başına gelen silahla yaralanma olayı sırasında Dilara hastanedeyken Ünal’la uzun uzun sohbet etmiştik, anlatmıştı. Piriştina, Ünal’a o gece “Sen Dilara’yla evlenirken benden bizim kızı istemiştin, şimdi ben de senden Dilara’yı istiyorum, o iyi bir siyasetçi olur” diye espri de yapmış. İki Arnavut o gece uzun uzun konuşmuşlar. Ünal, Dilara’nın adaylığını desteklemiş, Piriştina’ya teşekkür etmiş ve Dilara’nın çok doğru bir seçim olduğunu belirtmiş. Piriştina da Dilara için, “Sandık patlatacak” demiş. Nitekim Dilara seçime girse öyle olacağı kesindi
Hafızam süper değil mi… Neler hatırlıyorum yahu…
Dilara, Erdal İzgi’yi de sormuş, adaylığı ile ilgili ne düşünür diye. Piriştina, “O da sana destek verecek” deyince rahatlamış…
Aslında Dilara Ersözlü’yü Piriştina’ya işaret eden kişi Kemal Derviş idi. Eşiyle geldiği İzmir ziyaretinde Ersözlü, Derviş yengeye eşlik ediyor, Kemal Bey ile de uzun zaman geçiriyorlar. Derviş, Piriştina’ya “ Bu kız çok parlak siyasete sokalım” diyor. Dilara o zaman anlatırken, “Ben o zaman bunları birbirine bağlayamıyordum, Ahmet Başkan bana Konak Belediye Başkanlığı’ndan söz etmeden önce, beni çeşitli vesilelerle birçok önemli siyasi isimle tanıştırdı. Bir şekilde sözü bana atıp beni dinlemelerini sağlıyordu. Muhtemelen olup olmayacağımı kafasında şekillendiriyordu” demişti.
Piriştina daha önce İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde basın danışmanlığı ve İzmir Yayıncılık A.Ş.’nin Genel Müdürlüğü’nüyapan Ünal’ın milletvekili aday adaylığı için istifa ettiğini ve siyaset yapmak arzusunda olduğunu biliyordu. Aslında Ünal’ın kendisinden habersiz aday adayı olmasına da kızmıştı. O dönem Piriştina hala DSP’deydi. Ve çok güvendiği bir ismin kendisine haber vermeden CHP’denaday adaylığına içerlemişti. Dilara’yı aday göstermesi biraz da Ünal’la yeniden gönül bağı kurmasıydı belki…
Piriştina, bu konuyu Deniz Baykal ile görüşeceğini, o nedenle kimsenin bilmemesi gerektiğini özellikle belirtti. Nitekim Dilara ve Ünal Ocak ayı başında öğrendikleri Konak adaylığını, benden bile saklamayı başardılar…
(Ketum aile, n’olacak…)
Dilara Ersözlü’nün adaylığı açıklanınca ortalık birbirine girdi. Ekip özellikle Konak’ta örgütlenmişti. Piriştina nedeniyle Büyükşehir’e giremiyorlardı. Konak Belediyesi’ni kaptırmak istemiyorlardı. Ekip o kadar kızmıştı ki destek gider diye, Dilara’nın Mardinli olduğunun bile duyulmasına engel olmaya çalışıyorlardı. Karşılarındaki aday profili bu sefer farklıydı. Genç yaşta başarılara imza atmış, İZFAŞ’ın ilk kadın genel müdürü olmayı başarmış, 30 yaşında, iki yabancı dil bilen, üniversite mezunu, iyi bir aileden gelen, İzmir’de büyümüş ve hatta Mardin doğumlu. Bilinen bir isim… Tabii bir de Ünal Ersözlü’nün eşi…
O dönemde fuar Kültürpark alanında uygulanan proje dolayısıyla büfeciler adaylığa çok kızgındı ve Dilara’ya isimsiz tehdit telefonları yağıyordu. Ahmet Piriştina’nın evine domatesli saldırılar düzenlendi. Fuara yürümeye gidenleri kimlerin motive ettiklerini söylememe gerek yok sanırım. Alaattin Yüksel ve Sıtkı Kürüm, bir taraftan ara bulma rollerini oynarken diğer taraftan olayı farklı noktalara götürüyorlardı. Bu arada Ahmet Sarışın da uğradığı hayal kırıklığını açık ve sertçe ifade ediyordu.
Müdahale zamanı
Durum karışıktı. Birilerinin müdahale etmesi gerekiyordu.
Piriştina, Dilara Ersözlü’yü İzmir Sanat’a çağırdı. Ersözlü olan bitenin farkındaydı. Herkes istifa kararını gelen tehditler nedeniyle verdiğini düşünüyordu. Oysa Piriştina bu karışık duruma “dur” demek için başka bir şey yaptı.Dilara’ya “Benim istifa etme lüksüm yok” dedi. Cümlenin devamına gerek yoktu, Dilara mesajı aldı ve istifa etti.
Evet… İlk defa duyuyorsunuz buna eminim. Dilara yine evdeki sohbette anlatmıştı, hasta yatağında… “Şimdi yazılmasın Süleyman lütfen” demiş ve devam etmişti. “Taraflardan birisi yok, iki kişi arasında geçen konuşma bu… Ben Ahmet Başkan’ın yol arkadaşlarından birisiydim, yine olsa aynı şeyi yapardım.”
Ama dedik ki ya, “Bildiğimiz her şeyi yazacağız” diye… İstifa etmese, belki de olaylara “dur” demek için Piriştina istifa edecekti. En önemli iş, bunu parti üst yönetimine ve özellikle Önder Sav cephesine karşı bir güce dönüştürmekti.
Ünal ile birlikte üzerinde saatlerce çalışılmış bir istifa metni yazdılar. Aslında metin iyi okunduğunda satır aralarında her şey gayet iyi anlaşılıyordu. Mektubu alan Piriştina, Dilara ile birlikte Önder Sav’ı arayarak, Sav’a Dilara’nın istifa kararını sert bir biçimde bildirdi. Önder Sav, “İstifayı kabul etmem” deyince de telefonu Dilara’ya verdi. Ahmet Piriştina'dan aldığı destekle Önder Sav ile görüşen Dilara kesinlikle istifa edeceğini belirtti ve olanları eleştirdi.
Dilara Piriştina’yı kamuoyu önünde rahatlatmak için bir karar aldı ve istifa ettiği gün, gidip CHP’ye üye oldu. Parti rozetini kimler taktı, bilin bakalım?
Alaattin Yüksel ve Sıtkı Kürüm.
Dilara bir gün laf arasında , “Ahmet Başkan ben istifa edince biraz rahatladı, aslında aklında hep Erdal Ağabey’i başkan yapmak vardı ve yeniden bir umut doğmuştu” demişti.
Piriştina hemen Ankara’ya gitti, Deniz Baykal ile doğrudan görüştüğüne dair net olmasa da gelen bilgiler var. Ancak Deniz Bey, İzgi’ye bir kez daha “hayır” deyince Genel Merkezi terk etti ve İzmir’e doğru yola çıktı. Yoldan geri çağrılan Piriştina’ya yeni bir aday bulması rica edildi.
Piriştina Alaattin Yüksel’e adaylık teklif etti.Ancak Yüksel reddetti. Büyükşehir isteyen biri için Konak Belediye Başkanlığı hem de Piriştina’nın altında olmak mümkün değildi. Piriştina, “Hem Dilara’yı istemiyorsun, hem de kendin olmuyorsun. Ne yapacağız o zaman” dedi. Bu ikili yeni bir fikir ürettiler.
“O zaman Ünal Ersözlü’yü yapalım.”
Aslında Piriştina Deniz Baykal’a Dilara’nın adını ilk kez söylediğinde, Baykal da “Ünal Ersözlü olsun” demişti.
Bu ortak karar o gün Antalya’da olan Ünal Ersözlü’ye iletildi.
Ersözlü, eşi için verdikleri istifa kararının aile içinde birlikte alındığını, böyle bir teklife “hayır” dediğini bildirdi. Ünal Ersözlü, “Başka bir aday bulmaya çalışalım. Ancak çok zor durumda kalırsanız, o zaman bunu bir görev bilirim. Yine de kesinlikle olmasından yana değilim. Deniz Bey’in de bu durumda olumlu görüş vereceğini zannetmiyorum” dedi ve açıkça Alattin Yüksel’i önerdi.
Bu arada dikkatinizi çekmem lazım ki, Dilara her ne kadar tehditlerden korkmadığını belirtse ve dik dursa da, sonunda bu tehditlerin boş olmadığını gördük. On metrekare odanın içinde kurşun yağmuru altında kaldı ve iki kurşunla ölümden döndü.
Dilara’nın adaylık süreci film gibi… Sonra Dilara’yı vuran adama ne oldu, biliyor musunuz?
Ölüme teşebbüsten yargılanan adam, iki yıl sonra henüz Dilara’nın kesin sağlık raporları mahkemeye ulaşmadığı ve bu nedenle de cezası kesinleşmediği için serbest bırakılmasına karar verildi. Ailesinin yanına gitti ve kısa bir süre sonra babası tarafından silahla vurularak öldürüldü. Bu da tarihe not kalsın diye yazıyorum…
Biz dönelim yine o güne… Ortalık iyice karışmıştı.

Adaylar heyecanlandı

Hemen yeni bir adayın bulunması gerekiyordu. Dilara’nın adaylık açıklamasından sonra kenara çekilen Konak aday adayları heyecan içindeydi. Kadir Sinan, Hüseyin Şahin, Mustafa Kaynarca, Mustafa Düzyol, Yaşar Karagül, Hasan Özcan, Hüseyin Mutlu Akpınar ve Tayfun Emre…
Bu isimlere bir kişi daha eklenmişti. Son bir aydır ilçede kararlara imza atmayan Sıtkı Kürüm. Kürüm gizli adaydı ve Önder Sav ile Abdürrezzak Erten’e güveniyordu.
İl Başkan Yardımcılığı’ndan adaylık nedeniyle istifa eden Kadir Sinan ise Alaattin Yüksel’in kendisine destek olduğunu sanıyordu. Aslında Yüksel’in hiç de öyle bir derdi yoktu ya...
Kadir Sinan o güne kadar Yüksel’in arkasında durmuş hatta bazı eleştirileri kendi göğüslemek zorunda kalmıştı. Kadir Sinan’ı daha sonra ayrıca ele alacağız…
O gece karar verilecekti. Topçu’nun sokağında tüm aday adayları farklı restoranlarda kararı bekliyorlardı. Sıtkı Kürüm ve ekibi Hisar Balıkçısı’ndaydı. Aday adaylarından diğeri Topçu’da oturuyordu. Bir grup ise Tire Kebapçısı’nda bekliyordu. O gece saat 11.30 sıralarında geldi haber. Muzaffer Tunçağ Konak Belediye Başkan adayı olmuştu. Çok sıkışan Piriştina, ekibi de sağa yatırmış, Deniz Baykal’ın da olurunu alarak Tunçağ’ı önermişti.

Herkes neye uğradığını şaşırdı.

“Bu partiden bir şey olmaz” diyen de vardı, “Ben gidiyorum arkadaş, ne halt yerlerse yesinler” diyen de…
Ancak öyle bir aday adayı vardı ki, Hisar Balıkçısı’nda… Açtı ağzını, yumdu gözünü…
“Bu nasıl bir ekip… Burada ben dururken, tanımadığımız biri nasıl başkan adayı olur. Ben bu genel sekreterin de, milletvekilinin de…” (Yasal nedenler dolayısıyla sözlerin diğer bölümünü yayınlayamıyorum. Özür dilerim.)
Erten’in daha sonra Kürüm’ü nasıl sakinleştirdiğini ise bilemiyorum. Ankara’dan ilk uçağa atlayıp, soluğu İzmir’de almış, dağılmakta olan ekibini ikna turlarına başlamıştır.
Zaten o dönemin Konak Meclis üye listesine baksanız, Kürüm damgasını net biçimde görürsünüz. Sıtkı Kürüm, belediye meclisini bile kendine göre kurmuştu.
Evet aslında 2004’te ekibin adayı Sıtkı Kürüm’dü. Ekip bunu herkesten saklamayı iyi başarmış, son dakika golü atmaya hazırlanmışlardı. Ancak Piriştina bu komployu fark etti.
Piriştina, Dilara’yı korumaya, biraz da Ersözlü Ailesi’nin gönlünü almaya çalışıyordu. Bu nedenle Tunçağ’ı Dilara’ya da sormuştu. “Halef, selefsiniz… Ne dersin” diye.
Dilara da, o dönem başına gelenleri örgütleyenleri bildiği, mevcut aday adaylarından birisinin olmasını istemediği için “Çok iyi olur” yanıtını verdi.
Dilara siyasete sıfırdan başlama kararı almıştı. Süreci, Ünal’ın bilgi ve deneyimi sayesinde çok iyi yönettiler.
Sonrasında, o günleri anlatmaya gelebilirsek, 2007 seçimlerinde Dilara’nın ekipten bir kez daha nasıl kazık yediğini yazacağız…
Bu arada Deniz Baykal, Dilara Ersözlü iletişim süreci de ilginç… Deniz Baykal, Ahmet Sarışın aday gösterilmeyince, Sarışın’ın tepkilerine karşılık; gazetecilerin önünde Dilara Ersözlü’nün adaylığı ile ilgili “ Ben de içime sindiremedim” deyince, Dilara, Deniz Bey’e çok bozulmuştu.
Beni arayıp, “Süleyman Deniz Bey beni tanımıyor ki, neden Ahmet Sarışın’ın karşısında harcadı” diye sormuştu.
Ben de “İkinci sınıf adamlarla değil, birinci sınıf insanlarla daha doğrusu genel başkan ile siyaset yapman gerekiyor” yanıtını vermiştim.
Ancak çok sonraları Dilara, Deniz Baykal ile çok saygın bir iletişim kurmayı başardı. Hatta kısa sürede bu konudaki net tavırlarıyla “Baykalcı” olarak yola devam etti.
Dilara’nın belediye başkan adaylığı başına daha çok iş açtı aslında. Piriştina ölünce, Dilara’nın aday gösterilmesine kızan, bozulan, kıskanan bir grup belediye bürokratı varsa hepsi birden hasta yatağındaki bürokrat arkadaşlarına sahip çıkacaklarına alttan alta saldıramaya başladılar. Aziz Kocaoğlu’na sürekli şikayet ettiler.
Kocaoğlu’nun dedikodulara prim verdiğini biliyoruz zaten.
Hepimizin izlediği İZFAŞ davası… Hedefte Dilara, Erdal İzgi ve mecburen dosyaya giren 15 kişi…
Dava daha iki ay önce sonuçlandı. Karar beraat… Şimdi bu davanın açılmasına sebep olan Piriştina dönemi bürokratlarının hiçbirisi büyükşehirde değil… Kocaoğlu hepsinin ilişkisini kesti bu süreçte… Sadece Gül Şener kaldı.
Piriştina’nın sağ kolu Hüsamettin Ender de davada yargılananlar arasındaydı.
Ortalarda yok gören var mı Ender’i şimdilerde?
Ortaya koyduğum iddialar son derece nettir. Bir gece ekibin önemli bir ismi, “Biz Dilara’ya çok çektirdik. Onu bir yerlere getirmek, bizim boynumuzun borcu” demek zorunda kalmıştı.
Muzaffer Tunçağ ismi Konak adaylığı için kesinleşince ve Abdürrezzak Erten kendisine bayrak açan ekibini ikna edince, yeni bir yol bulundu.
Tunçağ’a sahip çıkılacak, kimseye bırakılmayacaktı.
Birinci günden itibaren ekip Tunçağ’ı çevrelemişti.
Tunçağ ise olaya ilk günler, “Konak’ta çok doğulu vatandaşımız var. Böyle insanlara yanımda mutlaka yer vermeliyim” diye düşünüyordu.
Ancak elini verdiğinde kolunun gittiğini çok sonra öğrendi.
Yine de 2009 yılında ikinci kez aday olmak istediğinde kendini ekibin kollarına bıraktı.
Onu daha sonra yazacağız…
Bornova’nın yıldızı
Dönemin burnundan soluyan isimlerinden biri Alaattin Yüksel’di. Kendisi il başkanı olmasına karşılık istediği bir ismi bile belediye başkan adayı yapamamıştı.
Bornova onun için son şanstı.
Bilindiği gibi CHP’nin Bornova Belediye Başkan adayı İzmir eski İl Eğitim Müdürü Behçet Yavuz’du. Bu ismi genel merkeze kabul ettiren de Ahmet Piriştina idi.
Olayın gelişimini Erdal İzgi’nin Milliyet Ege’ye verdiği röportajdan öğrenelim:
“İlk kez anlatıyorum. Behçet Yavuz’un adaylığı biliniyordu ama gizliydi. TRT’de aday adayları başvuruları resmen açıklandığı gün, Bostanlı’daki evde başkan, ben, eşi, oğlu ve kızı vardı. İsimler geçmeye başladı. CHP’nin Bornova Belediye Başkan adayı Behçet Yavuz olarak ilan edildi. 15 dakika sonra telefon çaldı. Özel kalem müdürü, Yavuz’un görüşmek istediğini söyledi. Yavuz, kendisinin İzmir’de özel bir kolejde koordinatör olarak görev yaptığını, dolayısıyla bu görevi kabul edemeyeceğini, bunun nedeninin de çok yüklü bir tazminat olduğunu söyledi. Rahmetli, siyasi açıdan yanlış olduğunu anlattı ve şöyle dedi: “Bu tazminat neyse kişisel hesabımdan öderim. Bu olayı olmamış kabul edeceğiz. Siz de adaylığınıza devam edeceksiniz.” Yönetim kurulu başkanıyla konuşması gerektiğini söyleyen Yavuz, 15 dakika sonra tekrar aradı. Kabul edemeyeceğini söyledi. Rahmetli de, “Tamam hocam... Ama siz de bu çukurdasınız, ben de bu çukurdayım. Hoş bir olay olmadı. Hepimizin yolu açık olsun” dedi.”
Biz dönelim kendi anlatımımıza…
Alaattin Yüksel için yeni bir fırsat doğdu. Hemen Ankara’ya gitti ve Aziz Kocaoğlu’nu önerdi. Genel merkezde bu isme karşı tepki alınca, ayılıp bayıldı; “Herkesin adayı var. Ben İzmir il başkanı olarak bir tek ismi bile aday yapamadım” dedi. Ve il başkanlığından istifa edeceği mesajını verdi.
Önder Sav’ın da desteği ile Aziz Kocaoğlu’nun Bornova adaylığı kesinleşti. Yüksel o dönemde Önder Sav’ın prensiydi. Daha çok Konak’ta örgütlenen ekip şefi Bornova konusuna uzak duruyordu.
Piriştina’nın da süngüsü düşmüştü. Bornova konusunda yeni bir adım atma şansı yoktu. Üstelik başında bir de Konak sorunu vardı.
Diğer adaylara göre daha makul olduğu gerekçesiyle Aziz Kocaoğlu ismi Piriştina tarafından da kabul gördü.
Yüksel en azından bir belediyede etkili olmayı başarmıştı. O günlerde Kocaoğlu’nun birkaç ay içerisinde büyükşehir adayı olacağını kim düşünebilir ki?
Aslında Alaattin Yüksel Konak Belediye Başkanlığı’nı kabul etseydi, Piriştina’nın ölümünden sonra tek tabanca olacak ve çok istediği büyükşehir belediye başkanlığına gelecekti.
Şans önemli bir faktör…
Bugüne kadar yazdıklarımıza bakınca bunu daha net görebiliyoruz… Tıpkı Balçova’da olduğu gibi..
Balçova aday adayı kaynıyordu. Bu kadar küçük bir ilçede neden bu kadar aday çıkar? Bu da ayrı bir soru işareti.
Ali Yiğit ilçe başkanlığından istifa edip yerine Salih Küçükbayrak gelince ekip Balçova örgütlenmesine ağırlık verdi. Aday adayları arasında Haber Ekspres Gazetesi Yazıişleri Müdürü Macit Sefiloğlu da vardı.
Ama hiç beklenilmeyen bir şekilde Balçova Termal Genel Müdürü Mehmet Ali Çalkaya belediye başkan adayı oldu.
Bugüne kadar nedeni tam olarak anlaşılmadı.
Üstelik Çalkaya aday adaylığı başvurusu bile yapmamıştı.
Çalkaya’nın adaylığında Sav grubu yoktu. Kimileri CHP’lilerin uzun süre gidip geldiği Termal’de Genel Müdür olarak Çalkaya’nın herkesi tanıdığını ve el altından işi götürdüğünü iddia etti. Bu teori de bana çok yakın gelmedi.
Eski İzmir Valisi ve o dönem Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Nehrozoğlu’nun bu işte aktif rol oynadığı tespiti ise diğerlerine göre daha akla yatkın…
Yoksa Bülent Baratalı mı Çalkaya’nın seçilmesindeki gizli eldi?
Bu konuda detaylı bilgisi olanlardan ayrıntılı açıklama bekliyorum açıkçası.

NOT 1: Okuyucularımdan birinden gelen yoruma yanıt vermek istiyorum. Bu diziye 10 yıl önceden başlattım. Hem krolonojik bir süreci takip etmek hem de bugün İzmir’deki siyasi aktörlerin bir bölümünün geçmişteki durumlarını görmekti amaç. Yazılarımdaki konuların büyük bölümü Haber Ekspres Gazetesi’ndeki arşivlerde köşe yazılarım olarak mevcuttur. Yazılarımın yüzde 80’ini ise www.suleymangencel.blogspot.com adlı blogda topladım. Sadece iki yıllık bir süreç eksik… Onları da bulmaya çalışıyorum. Dolayısıyla bu dizide yazdıklarımın büyük bölümünü o dönemlerde kaleme aldığım köşe yazılarında görebilirsiniz. Bu süreç yaşadığımız güne kadar yazılacak. Yenigün Gazetesi’nde de buna benzer yazılarım var. O gazetede çalışırken, yazılarıma dokundurtmadım. Taa ki, son yazımı kullanmamalarına kadar. Zaten tek bir olaydı ve o olayın ardından gazete ile ilişkimi kestim. Burada yapmak istediğim bölük börcük olarak köşe yazılarımda yazdıklarımı tarihsel bir krolonoji ile bir araya getirmek, bir döneme ışık tutmak ve bugünün siyasi aktörlerinin daha net algılanmalarını sağlamak. Yorumcu arkadaşların katkıları ile benim bilmediğim noktaları da aydınlatıyoruz.

NOT 2: Pier ile otopark konusu üzerine bir iki not aldım. “Büyükşehir Belediyesi bu sorunu nasıl çözdü? Çözüm hukuki mi?” şeklinde… Ben de açıkçası bilmiyorum. Belki büyükşehir cenahı bizleri bu konuda aydınlatır.

GÜNCELNOT 1: Sav’ın düğünü fırtınalar yağmurlar arasında geçti. Düğünden bir gün önce Deniz Baykal’a, “Düğüne gidecek misiniz” diye sorulmuş, havaya bakıp, “Serin görünüyor. Bulutlar da var” yanıtını vermişti. O bulutlar Antalya’da toplandı, Ankara’da fırtına olup yağdı, çoğu Baykal’ın göreve getirdiklerinin üzerine…

GÜNCELNOT 2: Bir baktım ki, Karabağlar Belediyesi Meclis Üyesi Kadir Sinan da, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile aynı şemsiyenin altında… “Beraber ıslandık biz bu yağmurda” şarkısıyla kendisine siyasi ikbal hazırlıyor diye düşündüm. Ama şarkı Erdoğan’ındı. Demek ki Kadir Sinan yanlış şemsiyenin altında… Zaten doğru şemsiyede olsaydı, çok istediği milletvekilliği ve belediye başkanlığını yakalayabilirdi. O şimdi sadece bir belediye meclis üyesi…

GÜNCELNOT 3: Unibel Genel Müdürü Güler Sezer şirkette terör estiriyormuş, Eski genel müdür Şeyda Çetin’in gönderilmesiyle göreve Kocaoğlu tarafından getirilen Sezer, cep telefonu kullanımını bile yasaklamış. Şikayet üzerine belediye müfettişlerinin soruşturmasına maruz kalan Sezer, çalışanları toplamış “Benim yükselmemi çekemiyorsunuz” demiş. Bir dönem normal belediye çalışanı olan daha sonra özel sektöre geçen Sezerin eşi bir CHP’li ve Bornova’da Aziz Kocaoğlu’nun yakın arkadaşı.

GÜNCELNOT 4: Urla’daki araziler üzerine müfettiş soruşturma başlatılıyormuş. Bakalım altından kimler çıkacak…

Egenin Sesi: 07 - 07 - 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder