Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Mayıs 2010 Pazartesi

İzmir uçmaya hazırlanıyor

Ekip partinin tamamında gücü eline geçirdi.
Bundan sonra bakış açılarına göre dizayn çalışmalarına başlayacaklar.
Kendilerini tebrik etmem gerekli, ilk kez kartlarını bu kadar açık oynuyorlar. Bu da iyi bir şey… Saklamanın, arkadan dolanmanın gereği yok. Zaten benim bildiğim ekip arkadan dolanmayı hiç sevmez!
Bundan sonra ne olacak?
İzmirlileri fazla bekletmeye gerek yok. Proje ortada ve düğmeye basıldı bile.
İşte genel seçiminde birinci ve ikinci bölgenin milletvekilleri sıralaması. Bir yıl içerisinde sıralama değişebilir ama isimler değişmez. Sıralamanın değişimi kimin ne kadar bağlılık göstereceği ile doğru orantılı olacaktır.
Birinci Bölge: Abdürrezzak Erten, Mehmet Süne, Abdül Batur, Rıfat Nalbantoğlu, Yüksel Demirsoy, Murat Bakan, Semra Tanülkü, Kadir Sinan, Salih Erkek, Uğur Yelekli, Ednan Aslan, Mahmut Esat Aslan ile Önder Sav’ın Ankara’dan göndereceği bir isim. Mardin’de geçen dönem kazanamayan PM üyesi Mahmut Duyan’ın ismi geçiyor kulislerde…
İkinci Bölge: Tahir Şahin, Kemal Anadol, Şener Erol, Murat Haluk Öncel, Sema Tunç, Hıdır Akgün, Ali Demirel, Remzi Palabıyık, Sedat Uzunbay, Zikri Dursun, Özlem Şan Oğuzhan, Çetin Altındağ ve genel merkezden gelecek bir isim. Büyük olasılıkla Bitlis eski il başkanı, PM üyesi Azmi Yıldız.
Dikkat ettiğiniz gibi Birinci Bölge’de halen milletvekilli olan Güldal Mumcu’yu kaleme almadım. Önder Sav partinin genel başkanı bile olsa Mumcu’nun İzmir’den vekilliği nafile.  Ankara ve İstanbul’a kaydırılması olasılığı yüksek…
Tabii dizayn burada sona ermez… Devamı var.
Ekip sağlam milletvekillerini Ankara’ya gönderdikten sonra yeni kurultaya hazırlanır ve İzmir il örgütünün başına kadim dostum Nuri Batıhan’ı getirir. Nuri il başkanı olur ise nasıl muhalefet yapacağımı gerçekten ben de bilmiyorum. 
Bitmedi…
Yerel seçimlere yönelik hummalı bir çalışma sergileyecek ekibin büyükşehir adayı şimdiden belli.
Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm.
Kürüm’ün yerine Karabağlar’ın başına şimdiki ilçe başkanı Birol Ağırbaş’ın, Buca’ya Tuncay Taştan’ın, Bornova’ya Adnan Hocaoğlu’nun, Karşıyaka’ya Erkan Güldoğan, Konak’a ise Mehmet Şerif Demir’in getirileceği kesin gibi…
Bayraklı konusunda adım atıp atmayacakları Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ’ın göstereceği performansa bağlı.
Karabağ’a buradan tüyo verelim. Ekip sıkı bağlılık ister. Özellikle Önder Sav ve Abdürrezzak Erten’e… Gerisi makara tukara...
Evet, ekip ile İzmir uçmaya hazırdır.
Ancak uçacağı yön neresi olacaktır?
İşte maalesef orayı öğrenemedim.
Öğrenince sizlerle paylaşırım.

NOT: Bugüne kadar hiç spor kulübü başkanı arkadaşım olmamıştı. Ama ilk kez oldu. Sürpriz bir şekilde Karşıyaka Kulübü’nün başına gelen Hüseyin Çalışkan’a buradan tebriklerimi iletiyorum.     


YENİGÜN 31 - 05 - 2010

28 Mayıs 2010 Cuma

Birinci gün birinci çatışma

Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm,  25 ilçede ekip olarak kongreyi almalarına rağmen kendilerinin masa başında silindiğini ifade ederek, yaşananların ‘ilahi adalet’ olduğunu dile getirmiş. Kürüm, “25 ilçeyi biz aldık. Bir yer geldi. Bir parti meclisi üyesi ve bir belediye başkanı elindeki kalemlerle İzmir’in geleceğini belirledi. İzmir ile ilgili böylesi bir tavır sergilediler. İzmir’de kalemi alıp bizi biçenleri birinci aşamada yendik. Bu işin ikinci aşamasını da vereceğiz” demiş.
Buna karşılık Kocaoğlu grubundan PM üyesi olan Alaattin Yüksel, “Oyumuzu parti içinde birliği, beraberliği, barışı, parti içi demokrasiyi sağlarsak artırabiliriz. Parti içi tartışmaları bir kenara bırakıp, dışardan gelmek isteyen herkesi kucaklamanın yolunu arıyoruz” demiş.
Yine Kocaoğlu grubundan PM üyesi Oğuz Oyan, “İl başkanlığı bazıları için cazip olabilir ama bunun belirlenme yeri İzmir İl Kongresi ya da MYK’dir. Geçmiş dönemdeki süreçlerle hesaplaşma adına göreve gelmedik. Tasfiye operasyonu için gelmedik. Bu bir yürüyüştür” diye konuşmuş.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, Ankara’daki makamından Bulgun’u arayarak, “Senden memnunum. Söylentiler beni ilgilendirmiyor. Senin kongre sürecindeki tavrın il başkanlığının gerektirdiği şekilde oldu. Bundan sonra partimizin İzmir’deki başarısı için çalışmalıyız. İç meselelere girmeyelim demiş.
Bir gün içerisinde bu kadar çok insan konuşuyor ise ortada bir şeyler var demektir.
Tabii ki ilk bilgi yeniden İzmir il kongresi yapılması için bazı isimlerin imza topladığı yolunda…
Daha MYK belirlenmeden selden kütük toplamak amacında olan birileri ortaya çıkmışlar bile.
Ancak CHP gerçekten ilginç bir parti…
Türkiye’nin siyasi yaşamını değiştiren kaset ortaya çıkmadan önce durumu irdeleyip, şahsen Deniz Baykal’a ve yakın çalışma arkadaşlarına, “Bizim ekip ile ilgili hiçbir ilişkimiz yoktur” mesajı verenlerin, partideki gelişmeler sorası baş ekipçi olarak görünmeleri şaşırtıcı. Ancak bu söylemlerine devam ederler ise, birinci ağızdan aldığım ve alacağım bu isimleri yayınlamayı bir borç biliyorum.
Hem kamuoyu hem de CHP örgütü kimin nerede olduğunu iyi bilmek zorunda.
Bukalemun şeklinde sessizce taraf değiştirenleri, iktidarlara göre kendilerine çeki düzen verenleri herkesin tanıması gerekiyor. Bunların arasında oturdukları koltuklardan dolayı kamuoyu tarafından bir şey oldukları sanılanlar hayli çoğunlukta.
Böyle bir tartışmanın başlamasından şahsen en çok ben memnun olurum.
Çünkü öyle isimler var ki; bunların teşhirinden sosyal demokrasi, Türk solu kazançlı çıkacaktır. Asıl tasfiye edilmesi gerekenler de bu isimlerdir.
Ne dersiniz beyler başlayalım isterseniz…
Bakalım o zaman kim kaybedecek, kim kazanacak?
 

YENİGÜN 28 - 05 - 2010

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Gömleğin getirdikleri

Son iki gündür Kılıçdaroğlu’nun giydiği gömleğin markası tartışılıyor. Sosyal demokrat bir lider pahalı marka bir gömlek giyemezmiş, kamuoyuna sunduğu imaj ile örtüşmüyormuş.
Daha ikinci günden itibaren bu tarz eleştirilerin nedeni ne?
Kılıçdaroğlu’na biçilen rol.
Medyanın tamamı biraz da CHP Genel Başkanı’nın kurultay konuşmasından etkilenerek, Kılıçdaroğlu’nu 1970’lerdeki Ecevit dönemi ile özdeşleştirdi.
Ancak o dönem ile bugün arasında çok fark var.
İki kutuplu olan uluslararası sistem, çok kutupluluğa kaydı, kişi başına milli gelir bin dolardan 10 bin dolara ulaştı, iletişim inanılmaz ölçüde gelişti, marka kavramı 5 yaşındaki çocuklar için bile önem kazandı.
Dolayısıyla bugün bir sosyal demokrat liderin giydikleri, kullandığı otomobil markası önemini kaybetmiştir.
Yoksulluk edebiyatı yapmak 60’larda olduğu gibi “Halk yoksul ise biz de yoksul yaşamak zorundayız” mantığına gelmemelidir.
İzmir’in yeni PM üyelerinde biri Alaattin Yüksel. Adam bu saatten sonra halkımızın geneli bu otomobili kullanıyor diye Şahin araba almak zorunda değil.
CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kentin vergi rekortmeni.
Birkaç gündür Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarını izliyorum. Tabii ki bir hatip değil. Siyasette hatip olmak için deneyime ihtiyaç var. Erdoğan da ilk çıkışında çok kötüydü.
Aslında önemli olan bundan sonra ne diyeceği…
Partinin üst düzeyine baktığımda ulusalcı yapının daha etkin olduğu görülüyor.
Bu da bize sanki bundan sonra CHP’nin daha ulusalcı bir çizgide siyaset yapacağını gösteriyor. Süheyl Batum’dan başlamak üzere, Kılıçdaroğlu’nun istediği isimlerde bu özellik dikkat çekiyor.
Ancak AB müzakerelerinde, ABD-Rusya ilişkilerinde, Ortadoğu sorununda, Akdeniz havzasının geleceğinde, enerji koridorunun kullanımında, Afganistan sorunsalında yeni açılımlara, yeni söylemlere ihtiyaç var.
TÜSİAD bile Kılıçdaroğlu’na destek vererek AKP iktidarına mesaj yolluyor.
“Bak eğer isteklerimizi yerine getirmez isen, CHP’ye destek veririz.”
Bakalım daha uzun bir yol var.
Parti içi dengeler ise ayrı bir sorun.
Onlara daha sonra değineceğiz.
NOT 1: Dün 18.50 uçağı ile Ankara’dan döndük. Uçak aprona yanaştı. Tüm yolcular kalktı, valizlerini aldılar ve uçağın koridorunda beklemeye başladılar. 5 dakika, 10 dakika… Kuyruk ilerlemiyor. Bir de baktık ki, Alaattin Yüksel ile birlikte İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz  Kocaoğlu en önde. “İşte”, dedim; “Önümüzü tıkayanlar belli oldu.”
NOT 2: İl Başkanı’nın istifası isteniyormuş. Ya da görevden alınacakmış. Bence gereği yok. Yeni genel başkanın söyledi gibi, parti demokratik teamüllerine geri dönmek istiyor ise, görevden alınmaların ortadan kalkması gerekiyor. 
 

YENİGÜN 26 - 05 - 2010

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Vahim ötesi

CHP Parti Meclisi listesi beklediğim gibi çıktı. Kılıçdaroğlu’nun istediği iki-üç isim, Haluk Koç’un desteklediği birkaç isim dışında listenin tamamı Önder Sav ekibinden oluşuyor. İzmir’de ise Kocaoğlu’nun istediği üç isim ekstra olarak PM’ye girdi.
"Dağ fare mi doğurdu" diye soracak olursanız yanıtım net olacak.
Ortada bir dağ yok. Dolayısıyla olmayan bir dağ fare doğuramaz.
Kılıçdaroğlu iyi adam olabilir. Ancak lider olabilmek farklı bir iş ve Kılıçdaroğlu’nun bu işin altından kalkacağına ihtimal vermiyorum. Bugün için Kılıçdaroğlu’nun çevresinde bir hale oluşmuş olabilir. Ancak yarından itibaren bu hava böyle devam etmez.
Genel Sekreter Önder Sav yeni genel başkanın çevresini öyle bir örgülemiş ki, Kılıçdaroğlu lavaboya gitmek için bile izin istemek zorunda.
"İzmir’i temsil edenler arasında bir İzmirli var mı" diye sormak gerekiyor.
Var mı?
Emin değilim ama galiba yok.
Çok sayıda telefon alıyorum hayal kırıklığı yaratan liste dolayısıyla...
Herkes aslında genel başkanın Önder Sav olduğunu, Kılıçdaroğlu isminin sadece halka yönelik kullanıldığı bir dönemi yaşadıklarını ifade edip şu tespiti yapıyorlar: “Yakında olağanüstü bir kurultay bile yaşanabilir."
Deniz Baykal ne yapacak?
Bir süre Antalya’da kalacak, yeni dönemi izleyecek ve suyun olması gereken mecrasına akmasını bekleyecek.
Zaten kısa zamanda bu listenin içeriğinde tartışma başlayacaktır.
Dedeman Otel’de önceki gece yaşanan kavgayı da dikkate aldığımızda partide sürecin hayli hareketli geçeceği kesin.
Bu sıralar partide yükselmek isteyenler var ise haberim olsun.
Ben kendileri hakkında olumsuz yazar isem, mutlaka yükselirler.
Durmak yok yola devam.
Ben buradayım, kenara çekilmek gibi bir derdim de yok.


YENİGÜN 24 - 05 - 2010

23 Mayıs 2010 Pazar

Kurultay notları

1 - Kurultay beklenenin üzerinde kalabalıktı. Tunceli’nin yarısı kurultaydaydı. Yarısı da kurultaya gelmek için yoldaydı.
2 - Aleviler kurultayın yıldızı konumundaydı.
3 - Genel Sekreter Önder Sav önde, Genel Başkan Kılıçdaroğlu arkada salona girdiler. Yaşanan izdiham nedeniyle Önder Sav seyircilerin arasına düştü. Kılıçdaroğlu ise arkasındaki korumanın desteği ile son anda düşmekten kurtuldu. Önder Sav’ın düştüğü yerde Baykalcıların bulunmaması kendisi için önemli bir şanstı. Yoksa o kargaşadan çıkması mümkün olmayabilirdi.
4 - Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için imzalar toplandı. Sadece 4 kişi imza vermemişti. Bunlardan biri İzmir delegesiydi. Ama önemli bir mazereti vardı. Otelde çay içiyordu ve ’’Biraz sonra giderim’’ diye düşünürken imza toplama süreci sona ermişti. Sanırım Kılıçdaroğlu kendisi için yakın zamanda bir iyilik düşünecektir.
5 - Kılıçdaroğlu’nun konuşması halka yönelik mesajları içeriyordu. Basit ve yalındı. İktidara vurmayı hedefleyerek eleştirilerin başına hükümeti koydu. Ancak bu konuda çok başarılı değildi. Salonun coşkusunu konuşmasına yansıtamadı ve kendisinden beklenilen coşku patlamasını yapamadı.
6 - Anonslarda Kılıçdaroğlu ismi ile Önder Sav isminin sürekli kullanılması salonda ters tepki yarattı.
7 - Parti içi demokrasiden bahseden genel başkan adayının daha ilk seçiminde blok liste konusunu gündeme getirmesi bir çelişki olarak algılandı. Bir tarafta demokrasi diğer tarafta söylem. İkisi üst üste oturmayınca özlenen açılım gerçekleşmedi.
8 - PM seçiminde İstanbul grubunun oynayacağı rol önemli. Partiye geriye dönenler de bir çıkış bekliyor. Ancak PM’yi elinde tutmak isteyen Önder Sav’ın talepleri büyük. Dolayısıyla bugün önemli gelişmeler yaşanabilir.
9 - İstediği yenileşmeyi yapamayan Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesi bir kez daha kurultay toplayacağı da konuşuluyor Ankara kulislerinde.
10 - Kocaoğlu kendinden emin dolaşıyor ortalarda. Bakalım yeni genel merkez kendisine ne kadar destek olacak?
11 - Ankara sokakları takım elbiseli adamlarla dolu. Ancak yeni genel başkan kravatsız.
12 - Deniz Baykal da kongreyi izliyor tabii ki. Evinde ziyaret ettiğim Baykal bekleme eğiliminde.
13 - Eski Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem ve eski genel sekreter Adnan Keskin de dönüş yolunda. Ancak onların da en büyük sorunları Önder Sav.
14 - Kulislere Önder Sav’ın da PM’ye aday olmayacağı bilgisi düştü. Sav’ın aday olmaması iki nedene bağlanabilir. Birincisi bugünkü oylamada çok çizik yiyeceği. İkincisi kurduğu ekibi dışarıdan yöneteceği.


YENİGÜN 23 - 05 - 2010

21 Mayıs 2010 Cuma

Siyasetin dizaynı

Deniz Baykal’ın görüntüleri üzerine kriminal büronun yaptığı açıklamalar önemli. Bu konunun uzun süre tartışılacağı kanısındayım.
Ancak beni ilgilendiren asıl önemli nokta özellikle Doğan Grubu’nun Deniz Baykal’a karşı gerçekleştirdiği politika…
Medya, medya olmaktan çıktı, siyaset dizayn eden yapı durumuna geldi.
Neden bu kadar işin içinde Doğan Medyası?
Nedeni belli.
Baykal’ın önümüzdeki seçimlerde iktidar olamayacağını, Kılıçdaroğlu ile seçimlerin kazanılması halinde üzerlerindeki AKP baskısının kalkacağını bekliyor. Kolay değil faizleriyle birlikte 5 milyar lirayı bulan bir borçtan bahsediyoruz.
Bu borcun ödenmesi hiç de kolay değil.
Yoksa birileri tarafından gruba söz mü verildi? “Biz gelince bu işi toparlarız” diye.
Baykal’ın iki gün içerisinde hareket edeceğinden ve farklı adımlar atacağından eminim.
Tabii ki karşıdaki ismin Genel Sekreter Önder Sav olduğunu unutmamak gerekiyor.
Önümüzdeki iki gün taktik savaşı halinde geçecek. Adımlar atılacak, adımlar geri çekilecek.
Deniz Baykal’ın bu süreci bizzat kendisinin yürüttüğü de kesin.
Teşkilatların süreci yeniden değerlendirmeleri, ona göre tavır geliştirmeleri şart.
Tabii ki delegelerin vicdanları ile hesaplaşmaları da gerekiyor.
Bugünden itibaren Ankara’dayım.
Kurultayın tüm detaylarını sizlere aktarmaya, gelişmeleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Çok ilginç ve hareketli bir kurultay olacağı kesin.
Ekip ne yapacak, Baykal hangi adımları atacak, Kılıçdaroğlu ne yöne dönecek, Gürsel Tekin “yangında ilk terk edilecek adam” olduğunun farkına varacak mı?
Tabii bizim için önemli olan diğer nokta da İzmir’in nasıl ve ne yöne doğru adım atacağı.
Ekibin şefi, ilk imzayı koyan isimlerden biri olarak, İzmir’de yeniden güçlenecek mi? Ekip bu noktada hangi isimlerle siyasi diyaloğa girecek? 180 derece dönerken fazla dönüp 360’ı bulunca yine aynı yere mi gelmiş olacaklar?
Sorular, sorular…
Çoğunun yanıtı pazartesi günü alınmış olacak.
 
NOT: Ankara’ya kurultaydan çok önce gidenler var. Mesela İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya ve eski il başkanı Alaattin Yüksel. Yoksa kurultay sonrası yeni il yapılanmasında eski il başkanımız görev mi talep ediyor? Bilemiyorum. Ancak Ankara’dan gelen telefonlar bu konuda Yüksel’in hayli beklenti içerisinde olduğunu gösteriyor. Zaten bir cenaze töreninde bir arkadaşına, “Ben ona imzalama dedim ama o imzalamış” diyerek sürecin ne kadar içerisinde olduğunu gösteriyor bize.
  
YENİGÜN 21 - 05 - 2010

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Her şeyin zamanı vardır

“Devir kırgınlıkların, hesaplaşmanın günü değil, birlik, beraberlik ve bütünleşme günüdür. İbret sahneleri yaşanmıştır. Bunlar not alınmıştır. Her şeyin bir zamanı vardır.”
Deniz Baykal’ın bu cümlelerinin altıda çok şey gizli…
Cumartesi, özelikle Pazar gününe kadar çok zaman var.
Siyaset bu, birkaç saat içerisinde çok şey değişiyor.
Ancak CHP’nin Kılıçdaroğlu ile nereye gideceği de ayrı bir soru işareti.
Toplumda Kılıçdaroğlu ismi yansıma buluyor. Ancak sadece bu yeterli değil.
Yıllardır CHP’nin politbürosu eleştiriliyordu.
Şimdi bakıyoruz politbüronun önemli isimleri Kılıçdaroğlu’nun arkasında…
Yeni yapılanmada bu isimler oldukça toplumun beklediği değişim nasıl gerçekleşir ki?..
Kemal Kılıçdaroğlu–Gürsel Tekin ikilisinin özellikle Deniz Baykal ile süreci birlikte sürdürmeleri gerekiyor.
Bir önceki yazımda da tekrarladığım gibi Türkiye’nin bu dönemde en çok Deniz Baykal’a ve onun düşüncelerine ihtiyacı var.
Sadece sosyal demokratların değil farklı görüşlerde olan herkesin Türkiye’nin geçtiği süreçte Baykal’ın muhalefetine ihtiyacı var.
Pazar günü oluşacak parti meclisini hep beraber göreceğiz.
Bakalım ne kadar değişim istiyormuş, bazı arkadaşlar.
Yoksa kendi siyasi bekaları ve ekiplerini korumak için mi, yoksa gerçekten Türkiye’yi ve Türk toplumunu düşündükleri için mi Kılıçdaroğlu’na destek verdiler?
Ancak olaya yukarıdan baktığımda daha çok siyasi gelecekler öne çıkıyor gibi…
Şimdiden net eleştiri yapmıyorum.
Ancak parti meclisinin oluşmasında yaşanacak çatışmaları gördüğümde kaleme alacağım kimin ne beklentiler ile yola çıktığını, kimlerin Baykal’ın karşısına hangi siyasi amaçlar için geçtiğini…
Birlikte yola çıkanlar, birlikte olduklarını gösterdi.
Biz çok gördük yolda satanları.
Bir gün içinde üç yere dönenleri…
Buna da siyaset diyenleri…
Yazımın başında vurgulamıştım. Yeniden söylüyorum.
“Devir kırgınlıkların, hesaplaşmanın günü değil, birlik, beraberlik ve bütünleşme günüdür. İbret sahneleri yaşanmıştır. Bunlar not alınmıştır. Her şeyin bir zamanı vardır.”
Ve siyaset uzun bir yoldur.
Bu yolda daha çok şeyler yaşanacak, biz de takipçisi olacağız.
Gelişmelere bakarak bıyık altından gülenlerin önümüzdeki günlerde nerede olacağını şimdiden tahmin bile edemeyiz.
NOT : Hafta sonu Ankara’da olacağım. Kurultay notlarını sizlerle her gün paylaşacağız.

YENİGÜN 19 - 05 - 2010

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Kılıçdaroğlu ile olmaz

Bir bölümünüz buna kızabilir. Ama gerçek bu… Bunu anlamak için son üç güne bakmamız gerekiyor önce…
1 – Başbakan Erdoğan, Baykal’a yönelik eleştirilerini sıklaştırdı.
2 – Genel sekreter Önder Sav aday olan Kılıçdaroğlu’na zaman kaybetmeden destek verdi.
3 – Partinin Deniz Baykal ile çatışan muhalif yapıları Kılıçdaroğlu’nun arkasında durdu.
Bu gelişmelerden sonra şu analizi yapmak gerekiyor.
Erdoğan aslında karşısında CHP Genel Başkanı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu görmek istiyor. Her ne kadar bu gelişmelerle CHP’nin oyu bir miktar artmış olsa bile, Kılıçdaroğlu’nu siyasetin derin okyanusuna çekip orada boğmayı planlayacaktır. Başbakan’ın elinde önemli kozlar var. Öncelikle Alevi kartını açacak Erdoğan. Ve CHP’yi Alevi yapısı içerisine hapsetmeye çalışacak. Erdoğan için Kılıçdaroğlu, Baykal’a göre çok daha kolay bir rakip.
Aslında Erdoğan’ın en çok çekindiği isim Baykal…
Kılıçdaroğlu, her ne kadar yolsuzluk açıklamalarıyla toplumdan destek alsa da, toplumun daha sonra desteği sürüp sürdürmeyeceği henüz belli değil.
Üstelik Türkiye gündemi, uluslararası siyaset noktasında bilgi birikimi de yok Kılıçdaroğlu’nun… Yarın öbür gün birçok noktada çuvallama eğilimi güçlü Kılıçdaroğlu’nun.    
Tabii ki Kılıçdaroğlu’na Önder Sav’ın destek vermesi de ayrıca tartışılacak bir durum. Son 10 yılda CHP’nin halktan koptuğu yönündeki tartışmaların göbeğindeki ismin Önder Sav olduğunu unutmamak gerekiyor.
Teşkilatlanmayı içe yönelten, ekip yapısı ile hareket eden Sav, aslında partinin toplum ile ilişkisini engellemiş isim olarak ortaya çıkıyor. Kılıçdaroğlu ile birlikte olduğunda partinin teşkilat gücünü elinde tutacağını da unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla CHP’de çok tartışılan teşkilat yapısında bir değişimin olacağını beklemek yanlış olur.
Sav ekibinin Baykal ile olan çatışmasının iyice açığa çıkması da olumlu bir gelişme bence.
Partinin politbürosu Kılıçdaroğlu’nu destekliyor ise yeni olarak ne verebilir ki genel başkan adayı?
Dün Önder Sav’ın Kılıçdaroğlu’na destek verdiği açıklamayı dinledim. Koltukta oturan her iki kişiye baktığımda adayın Kılıçdaroğlu değil,  tam tersi Önder Sav olduğu net biçimde görülüyordu. Deniz Baykal’ın kurgulayacağı aday tartışmaları yapanlar, Sav’ın kurgulayacağı genel başkan adayını da görmek zorundalar.
Kılıçdaroğlu’nun partide Alevi yapıyı öne çıkaracağı konusundaki şüpheler yabana atılacak gibi değil. Kaldı ki, Kılıçdaroğlu ile birlikte çalışan İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’i de pek rahat görmedim.
Bu ülkeye şu aşamada gerekli olan tek isim Deniz Baykal’dır.
Belki de Baykal kendisini tıkayan politbürodan kurtulmak için gerekli adımları atabilecek gücü bulabilir kendinde…
Baykal bana göre şimdilik gelişmeleri izliyor, partideki saflaşmayı takip ediyor. Ardından gerekli hamleleri yapacaktır.
NOT 1: Yunanistan’dan İzmir’e gelen Mega Televizyonu ile modern İzmir programı çekerken, Türk heyeti de Atina’daydı. İTO Başkanı Ekrem Demirtaş’ın forsu giderek artıyor Atina’da. Mega TV Türk çıkarmasını canlı olarak yayınladı. Apogevmatini, To Vima gibi Yunanistan’ın önde gelen gazeteleri Demirtaş röportajlarını birinci sayfalarına taşıdılar,.. Önemli haber kanalı Alfa TV de Demirtaş ile söyleşi yaparak İzmir’e verdikleri önemi vurguladılar.
NOT 2: Mega TV’nin İzmir çekimlerini bir sonraki yazımda aktaracağım.


YENİGÜN 17 - 04 - 2010

14 Mayıs 2010 Cuma

Ankara’daki İzmirli

Herkes bir yerden bastırıyor.
Yıllardır Ankara siyasetini izleyen gazeteciler, köşe yazarları “CHP’de kim genel başkan olacak” diye yorum yapıyor, daha da ileri giderek anket düzenliyor...
Anlamakta zorlanıyorum, bu kadar çok sayıda gazetecinin CHP’yi anlayamamasını...
Bu partide herşey belli aslında...
CHP’nin Genel Başkanı yeniden Deniz Baykal olacak.
Hani bunun için başka isimleri öne çıkarmaya, başka arayışlara girmeye gerek yok.
Baykal Genel Başkan olacak da, çevresindeki çok isim tırpan yiyecek.
Buna hazırlanıyor, bunu bekliyor Baykal.
Değişim mi, işte değişim...
Gençleştirme mi, buyrun işte gençleşme...
Halka yakın olmak mı, buyrun işte halka yakın olmak...
Deniz Baykal’ı ilk kez bu kadar rahat ve kendinden emin görüyorum. Sanki bazı şeylere çok güveniyor gibi...
Önümüzdeki hafta başı bazı şeyler belirlenmeye başlayacak.
Hafta sonu da kurultay yapılacak ve direksiyona geçecek ekip belirlenecek.
Aslında ekip dışında herkes ayakta...
Ekip ise sessiz ve kararsız.
Ancak ekibin şefi Ankara’da hareketli. Afganistan’da Taliban ile ğörüşmelerini tamamlayan ekip şefi Deniz Baykal’ın cenazede nereye basması gerektiğini işaret ediyor, “Sayın Genel Başkanım buraya basın” diyordu.
Ama İzmir’den gidip Ankara’da doğrudan görüşen tek isim var.
O da eski İl Başkanı Kemal Karataş...
Kocaoğlu, Bulgun, Değirmenci üçlüsü Baykal’a destek imzalarını Ankara’ya götürdüklerinde Baykal ile sadece telefonda görüşmüşlerdi.
Ancak onlardan bir gün sonra Ankara’ya giden Karataş Genel Başkan ile hem evinde görüşmüş hem de Baykal’ın ziyaretlerinde hemen yanında yer almıştı.
Bu da Karataş’ın Baykal’ın gönlünde önemli bir yeri olduğunu gösteriyor.
Buradan şimdiden uyarayım.
Baykal’a destek olacak herkesin kurultayda Ankara’da bulunması gerekiyor. Bunun için özellikle belediye başkanlarına önemli rol düşüyor.
Doğan Grubu’nun karşı duruşu ya da yandaş medyanın tavrının altında kalmamak gerekiyor.
Gün hareket ve eylem zamanıdır.
İzmir kurultay günü Ankara’ya akmalı, oynanan oyun mutlaka bozulmalıdır.
Çünkü bazıları insanların Baykal’a destek olmak için Ankara’ya toplanmalarını engellemek istiyor. Kimler olduklarını önümüzdeki günlerde açıklayacağım.

YENİGÜN 14 - 05 - 2010

12 Mayıs 2010 Çarşamba

İlginç bir yazı

Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Fatih Çekirge’nin dün yayınlanan köşe yazısı ilginç.
Şöyle diyor Fatih Çekirge...
Önceki gece geç saatlerde Baykal’ın eviyle CHP genel merkezi arasında müthiş bir telefon trafiği gelişiyor... Deniz Bey, Önder Sav’ın bir basın toplantısı düzenleyerek kendisine yapılan suikast ihbarının açıklanmasını istiyor... Tabii burada Sarıgül’ün adı da karıştırılacak... Önder Sav buna karşı çıkıyor. Baykal bastırıyor. İpler geriliyor. Sav diretiyor... Öyle bir noktaya geliyor ki, 50 yıllık Baykal-Sav arkadaşlığı kopma noktasına geliyor. Ve sonunda Sav, ‘Zor durumdayken arkadaşını yalnız bıraktı demesinler’ diye açıklamayı yapıyor.  Sav gibi bir hukukçu bir ihbar mektubunu bir devlet belgesiymiş gibi okumak zorunda kalınca, ciddi bir tepki alıyor. Ve tabii çok ters bir durumda kalıyor. Bu olay, Baykal’la Önder Sav arasındaki güven hattının ciddi şekilde hasar görmesine neden oluyor... Bu durum, kurultayda yeni CHP yönetiminin belirlenmesinde etkili olacak gibi...
Bu yoruma şaşırmadım değil. Ben şimdilik baltaların toprağa gömüldüğünü, en azından bir süre kimsenin kimseye tavır göstermeyeceği kanısındaydım. Ama görülen o ki, yukarıdaki depremin şiddeti bizim bildiğimizden fazla.
Gerçi Önder Sav dün öğleden sonra yaptığı açıklamada böyle sert bir tartışmanın yaşanmadığını, “Partide herkes aynı tornadan çıkmamıştır. Genel başkan ile aynı fikirde olmadığımız konular vardır” diyerek tartışmanın yumuşak olduğunu belirtti.
Her il imzaları toplamaya başladı. Sanırım bugün bin 270 imza toplanmış olacak.
Ardından Baykal’ın evinin önünde nümayiş başlayacak. Kalabalığın 400 bine ulaşacağını iddia edenler bile var.
Önümüzdeki hafta sonu Cumartesi günü kurultay genel başkanı yeniden göreve getirecek.
Ama asıl iş Pazar günü yaşanacak.
Yukarıdaki köşe yazarının söyledikleri doğru ise, partide uzun süredir yaşanan çekişme dikkate alınırsa, CHP Türkiye’yi kucaklayacak yeni bir kadro ile halkın önüne çıkmayı istiyor ise ve Baykal bu kez başbakanlığı bekliyor ise iki hafta sonraki Pazar günü Türkiye’nin dönüm noktası olacak.
Deniz Baykal belki de en rahat dönemini yaşayacak.
Oturacak, düşünecek yeni kadrolarını geliştirecek ve sonra ayağa kalkarak seçmenin gönlünü çelecek kadroyu Türk toplumuna tanıtacak.
İzmir imzaları topladı. Gerçi dün bu tespiti yapmış herkesten bir adım öne geçmiştim.
O zaman bugün de herkesten iki adım öne geçelim ve yazıyı şöyle bitirelim.
“Kurultaya kadar muhalefet yapmaktan vazgeçiyorum. Kurultay sonrası kaldığımız yerden devam ederiz.”
Çok ilginç bir kurultay olacak. Herkesin Ankara’ya gelmesi ve yaşanan sürece destek vermesi de gerekiyor ayrıca.


YENİGÜN 12 - 05 - 2010

11 Mayıs 2010 Salı

Bin 270 imza ile yeniden genel başkan olacak

Tabii ki olacak…
Ortada bir komplo var ise, nasıl ve ne şekilde çekildiği, hangi güçler tarafından medyaya sızdırıldığı belli olmayan bir kaset nedeniyle 40 yıllık bir siyasi tecrübe kenara mı atılacak?
Hem de böyle bir dönemde…
CHP delegasyonu bu konudaki kararını Deniz Baykal istifasını kamuoyuna açıkladığı saat verdi.
Baykal kurultaya gelmeyecek ancak toplanacak bin 270 delegenin imzası ile tek başına genel başkan adayı olacak ve tüm partililerin isteği ile yeniden genel başkan seçilecek.
Kurultaya kadar 200 bin CHP’li Deniz Baykal’ın yaşadığı Angora Sitesi’nde toplanarak gerekli desteği verecek.
Bunun için tüm il ve ilçe örgütleri harekete geçtiler bile.
Baykal’ın da görmek istediği süreç bu…
Öncelikle partisinin ve partililerin ne yapacağını izleyecek, bazı köşe yazarlarının “partinin sırtından insin” tespitlerine, “Ben kimsenin sırtında değilim. Bunu da pratik anlamda ifade ettim” diyecek.
İlginçtir Deniz Baykal’ın siyaseti bırakmaması, genel başkanlığa yeniden dönmesini isteyenler sadece CHP’liler değil.
Farklı partilerden de Deniz Baykal’ın yeniden genel başkan olması yönünde görüş bildirenler arıyorlar…
Bunların arasında bir telefon görüşmesi var ki çok önemli.
Bir başka partide önemli bir koltukta bulunan siyasetçi şunları söylüyor:
“Deniz Bey, bu kurultayla mutlaka geri dönmelidir. Dönmez ise okyanusun diğer tarafının kurduğu komploya teslim olmuş sayılacaktır. Tekrar genel başkan olup mücadelesini sürdürmek zorundadır.”
Bu gelişmeler ışığında partide düne kadar devam eden gruplar arası mücadele de askıya alındı.
Şimdi herkes “ortaya konulan komplo” karşısında birlik ve beraberlik mesajları vererek CHP’nin daha güçlü bir şekilde kamuoyu önüne çıkmasını hedefleyecek.
Bir gün önce kaleme almıştım. “2010 yılı milat olacak” diye…
Uluslararası süreçte yeni bir dönem başlarken, Türkiye de bu süreçten etkilenecek.
Ancak en çok etkilenecek olan parti CHP olacak.
10 yıldır parti içi mücadeleye dönük, kapalı hareket eden CHP yerine, toplum ile barışık, halkla kol kola yürüyen, yaptığı siyasal tespitlerle ülkenin geleceğini şekillendiren bir CHP ile karşı karşıya kalacağız.
Baykal da kurultayda yeniden genel başkan olunca yeni kadroları ile siyasetin şekillenmesinde kimsenin tahmin etmediği kadar önemli bir rol oynayacaktır.
Siyaset bu 24 saat içerisinde her şey değişiyor.

NOT 1: İzmir delegasyonu, imzalarınızı zaman kaybetmeden atın…

NOT 2: Ankara’da Baykal’ın evinde toplanan kalabalık arasında en çok İzmirlilerin olması gerekiyor.
  

YENİGÜN 11 - 05 - 2010

10 Mayıs 2010 Pazartesi

2010 milat mı?

Kurultaya iki hafta kala kılıçlar çekilmeye başlandı.
Ancak nedense bu kılıçlar belden aşağıya sallanıyor.
Türkiye’de siyaset hiç bu kadar kirli olmamıştı. Ancak görünen köy kılavuz istemez. Sanırım genel seçimlere kadar bu tarz siyaseti izlemek zorunda kalacağız.
Peki, toplum nasıl bakıyor bu siyaset tarzına?
Haberlerin altındaki yorumları okuduğumuzda, Türklerin bu siyaset tarzından hiç de hoşlanmadığı görülüyor.
Siyasetçinin özel yaşamı ile endeksli siyaset tarzı, bu topluma Özal döneminde yerleşti. 1980 öncesi Menderes’in çocuğu ve Tuncay Mataracı’nın ilişkisi dışında siyasetçinin özel hayatı odaklı haber ve yorumlara rastlanmazdı Türkiye’de…
Ancak ne oldu ise Özal’dan sonra oldu.
Özal ailesi Amerikan tarzı yaşamları ile topluma öyle bir giriş yaptılar ki insanların dikkatleri siyasetçinin yaptığı işlerden çok özel yaşamları üzerine yoğunlaştı.
Çiller’in eşi, Yılmaz’ın kumarı, Bahçeli’nin bekârlığı, Erdoğan’ın çocukları…
Siyasetin önümüzdeki günlerdeki kurgusunda bu tarz bakış açısının yoğunlaşmasını bekliyorum.
O nedenle herkesin özellikle de siyasetçilerin daha dikkatli olmaları gereken bir döneme giriliyor.
Yumruğun nasıl ve nereden geleceği tahmin edilmeyen bir dönemden geçiyoruz.
Telefon dinlemenin, gizli kayıt tutmanın bu kadar yayınlaştığı, Ergenekon’dan balyoz harekâtına kadar her olayda gizli kayıtların havada uçuştuğu bir garip süreci yaşıyoruz.
Artık insanlar telefonda konuşurken kullandıkları kelimelere dikkat ediyor, dinleyenleri harekete geçirecek, “paket”, “mal” gibi tanımlamalardan kaçınıyorlar.
Avrupa Birliği de bu gelişmeleri demokrasinin yerleşmesi olarak tanımlıyor.
Ya AB demokrasinin gerçek içeriğini unuttu ya da biz bu neo-demokrasiyi tanımlamakta ve algılamakta zorlanıyoruz.
Gerçi son yıllarda AB’nin neyi doğru yaptığı da ayrı bir muamma…
Sanırım 2010 yılı yeni bir tarihin miladı olacak ve Türkiye oluşacak olan yeni uluslararası dengede yol bulmaya çalışacak.
Türkiye’nin bu yeni süreçte daha aktif, objektif, demokratik ve çağdaş kadrolara ihtiyacı her zamankinden daha fazla olacak.  

NOT 1: Bucaspor’a tebrikler… Uzun bir aradan sonra süper ligde bir İzmir temsilcisi var. Bu işte emeği geçen herkesi ayrı ayrı tebrik etmek lazım… Tabii ki Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı’nın ilçesinde yaşanan siyasi gerginliklere rağmen, Buca’yı getirdiği noktayı unutmamalıyız.  Şimdi sırada play off serisi var. Karşıyaka ya da Altay… İzmir’in süper ligdeki ikinci temsilcisi olmalıdır, olacaktır da…
NOT 2: Yazıyı Büyükşehir’e dokunmadan kapatmamak lazım. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın önümüzdeki günlerde önemli bir işi var. Her zamanki gibi savsaklamamalı.

YENİGÜN 10 - 05 - 2010

7 Mayıs 2010 Cuma

Mega’da İzmir

Yunanistan’da önemli sorunlar yaşanıyor. Aslında bu işleri fırsata çevirmenin tam zamanı… Türk – Yunan ilişkilerinin daha da ileri götürülmesinde önemli adımlar atılabilir.
Yunanistan’ın en çok seyredilen kanallarından biri olan Mega’nın ünlü sunucusu İzmir’e geliyor. Amaç modern İzmir’i Yunanistan’a tanıtmak…
1 saatlik bir program hazırlayacak olan Mega TV, “Bırakın 1922’yi… Aradan 80 yıl geçti. Hayallerinizdeki İzmir, şimdi Türkiye’nin Avrupalı yüzü konumunda. Gelin bu değişimi hep beraber izleyelim” diyecek.
Üniversite kampüslerindeki yaşamdan gece klüplerindeki eğlenceye, gençlerin Kordon buluşmalarından modern sanat etkinliklerine kadar birçok temayı işleyecek olan Mega TV, Türk-Yunan ilişkisi konusunda bu programa hayli önem veriyor.

Büyükşehir’in Buca’da yaptırdığı toplu konutlarda soru işaretleri devam ediyor. Binaların asansörleri ilgili yönetmeliklere aykırı olduğu ve bu durum üç ayrı raporla belgelendiği halde nasıl tescil belgesi alındığı önemli tespitlerden sadece biri… Yüklenici firmalar sistemin yönetmeliklere uydurulması için, her kapıda en az 500 TL harcaması ve toplam maliyetin milyonlarca liraya ulaşması beklenirken tescil belgesi nasıl verildi acaba? Sanırım bir Büyükşehir yetkilisi bize bu konuda küçük de olsa bir açıklama yapacaktır. Binaların sıvalarının daha insanlar taşınmadan yıkılması ise ayrı bir soru işareti. Neyse ki o konutların altından metro tünelleri geçmiyor.

Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda yıllardır süren mahkemelerin bir bölümü sonuçlandı. Apartmanlar yolun önlerindeki alanların kendilerine ait olması gerektiğini ileri sürerek başlattıkları hukuk mücadelesini kazanmış durumdalar. Büyükşehir’in bu nedenle ödediği para hatırı sayılır miktarda. Mahkemeyi kazanan apartmanların bulvardaki yürüyüş parkurlarını, çim alanları sökerek kendilerine otopark yaptıkları da açık.
Büyükşehir Belediye Başkanımız acaba bu konu hakkında bize bir açıklamada bulunacak mı, yoksa “Beni ilgilendirmez, bu işler Özfatura döneminden kalma. Benim Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum dönemi kapsamadığı için üzerime hiç alınmıyorum” mu diyecek? Bu konuya önümüzdeki günlerde daha geniş eğileceğim.

Önceki gün kaleme aldığım yazım hayli ilgi çekmiş. Tabii konu aşk, para, iktidar olunca skandal sever Türkler, “Acaba yayınlanmayan yazıda ismi geçen hangi politikacıydı” sorusu için telefonumu hayli aşındırdılar. Bir bölümü de “Kardeşim bir saattir arıyorum meşgulsün. Çift telefon kullan” önerisinde bile bulundular. Kendimi tutum ve kimseye bu ismi açıklamadım. Bugünlerde açıklama yapmamam tabii ki önümüzdeki süreçte açıklama yapmayacağım anlamına gelmiyor.
  

YENİGÜN 07 - 05 - 2010

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Okuyucularımdan şahsen özür diliyorum…

Benden köşe yazarı olmaz.
Neden mi olmaz?
Dün kaleme aldığım, bugün sizlerin okuyabileceği “uçkur muhabbeti” başlıklı yazımı yayınlamayıp geri çektiğim için benden adam olmaz.
Beni hiçbir baskının yıldırtamadığı köşe yazarı olarak bilen okuyucularımdan bu nedenle şahsen özür diliyorum.
Tabii geri çektiğim yazının konusu uçkur olunca dün sabahtan itibaren aramayan kalmadı, ne başkanlar girdi devreye, ne yakın arkadaşlar…
Yazı gerçekten güzeldi ve çok eğlenerek kaleme almıştım.
Yazı üzerinden Tokatlı vatandaşın başında boza pişirmiş, ekip şefi Karabağlar milletvekili Abdürrezzak Erten’e doğrudan dokundurmuştum.
Ama olmadı, yazıyı yayınlayamadım.
Bu yazıyı gazete sütunundan sizlerle paylaşmamam, konuyu gündeme taşıyamayacağım anlamına gelmiyor tabii ki.
Şimdiye kadar yazdığım tüm yazıları topladığım www.suleymangencel.blogspot.com adlı internet sitesinde mi yayınlasam, “Yayınlamadığım yazı” başlığı ile.
Yoksa facebook sayfama mı aktarsam?
Bana doğrudan ulaşacak okuyucularım ile paylaşırım belki…
Ya da okuyucularım arasında bir anket yaparım. “Yazıyı yayından geri çekmem doğru mu yanlış mı” diye…
Arkadaş ve dostluklar hatırına sizi uçkur muhabbeti konusunda bilgilendiremediğim için tekrar özür diliyorum.
Ama ne uçkur muhabbeti idi o öyle…
Hani bilseniz, “Bu kadar da olur mu yahu” dedirtecek cinsten.
Aşk, para, iktidar ve siyaset…
Bunların hepsi biraraya gelince skandalsever Türk toplumu bayılıyor.
Ama maalesef, siz okuyamadığız için bayılamayacaksınız.

NOT 1: Agora çevresi 20 gün oldu yıkılalı… Her hafta gemiler ile İzmir’e gelen turistlerin bir bölümü kent turu yapıyor, Agora’yı da ziyaret ediyorlar. Milat’tan önce inşa edilen arkeolojik sitenin yanındaki molozları gören turistler soruyorlar: “Şu taşlar da buradan mı çıktı? Çok enteresan. O dönemde insanlar çimento mu kullanıyorlarmış.”
Molozu bölgeden kaldırıp çevreyi temizlemek bu kadar mı zor?
Yoksa İzbeton Genel Müdürü kendini hala Jeotermal A.Ş.’de mi zannediyor?

NOT 2: İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu Bangladeş’ten beter İkiçeşmelik Caddesi’ni yeniden düzenleyeceklerini, oradaki spotçuların kapı önlerine eşya koymalarını engelleyeceklerini açıkladı. Birkaç aydır kaleme aldığım İkiçeşmelik konusunun gündeme gelmesi iyi. Ancak Kocaoğlu hayal mi görüyor, anlayamadım. O dükkanlar bu eşyaları caddede sergilemeseler, insanlar dükkanın kapısından içeri bile giremezler. Dükkan zaten 5 metrekare, caddede mallarını sergiledikleri alan 10 metrekare. İnsanların dışarıya mal koymalarını engellemek için ortalama 50 zabıtayı caddede görevlendirmeniz gerekecek. Daha iyi bir çözüm gerekiyor. Spotçuların toplanacağı site bunlardan biri… Sayın Kocaoğlu’na bir uyarı. Lütfen bir konuda açıklama yapacaksanız, bu açıklamanın eşyanın tabiatına uygun olup olmadığına bakın. Sözünüzü tutamayacağınız açıklamalardan kesinlikle kaçının.  

YENİGÜN 05 - 05 - 2010

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Önemli bir iddia

Kitap daha yeni çıktı… Ancak içindeki bilgiler çok ilginç… Kitabı kaleme alan Eleftherotipia gazetesinde uzun yıllar köşe yazan, tarih kökenli Yunanlı bir gazeteci… Kitabın adı, Küçük Asya’nın gözyaşları…
Son derece objektif bir gözle kaleme alınan, Yunanlıların şiddetle eleştirildiği kitapta, İzmir’e özel önem verilmiş.
Mesela Kordon’a…
Yazar, Kordon’un Yunanca dilindeki Kordelio kelimesinin Türkler tarafından değiştirilip kullanıldığını belirterek şöyle diyor: “Kordelio, Yunanca’da bir yer ismi olmaktan öte, bir anlam taşımıyor. Ancak tarihte biraz geriye gittiğinizde ve kelimenin etimolojik yapısına baktığınızda şu sonuca varıyorsunuz. Kor – de – lio (leo) Yani Aslan Yürekli
Bu tanımlama kime yapılıyor?
İngiltere’nin 1189-1199 tarihleri arasındaki Fransız asıllı kralı. (İngilizce: Richard the Lionheart, Fransızca: Richard Coeur de Lion, Türkçe: Aslan Yürekli Rişar)
İngiltere’nin Normanlar tarafından fethinden sonraki krallarından olan I. Richard, Plantagenet hanedanındandı. Aslen Fransız’dı ve çok az İngilizce biliyordu.
Richard’a Aslan Yürekli unvanı, üstün cesareti ve komuta kabiliyeti nedeniyle verilmiştir. Henüz 16 yaşındayken, komutası altındaki birliklerle, babası II. Henry’ye karşı ayaklanan asileri bastırmayı başarmıştır. Üçüncü Haçlı Seferi’ne çıkarak Kudüs kentini almak için Selahaddin Eyyubi’yle birçok defa karşılaşmıştır.
Tarihçiler arasında uzun süredir Aslan Yürekli Rişar’ın İzmir’e gelip gelmediği tartışılmıştır. Şimdi ortada her gün kullandığımız bir bölgenin ismine yönelik böyle yeni bir iddia var. Araştırılması ve üzerine konuşulması gereken bir iddia…
Bunu yapması gereken yer de belli. Ahmet Piriştina Kent Müzesi… Siyaset yapmaktan başlarını kaldırdıkları gün, belki bu işlerin üzerine eğilirler. Eminim bu kitaptan haberdar bile değillerdir.
Kenti bilmek ya da anlamak bu sanırım…
Tokatlı vatandaşımızın da bu konuya özel önem vermesi gerekiyor.
**
Çok değil, 45 dakikalık mesafedeki Manisa’da bembeyaz faytonlar hizmet veriyor. Hepsi tek tip, hepsi birbirinden güzel… Aslında bu faytonlar İzmir için planlanmış ve örnek olarak bir tanesi Konak Meydanı’nda sergilenmişti. Zaten fayton işinin ruhu İzmir ve Kordon… Ancak Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu ve İTO Başkanı Ekrem Demirtaş arasında o dönem yaşanan husumet nedeniyle fayton projesi devreye girememişti. Firma elindeki bu güzel projeyi başka kentlere pazarladı ve başarılı oldu.
Biz de her zaman olduğu gibi karşıdan bakmak zorunda kalıyoruz. Şimdi Kocaoğlu bu yazıyı okuduktan sonra şöyle diyebilir: “Bizim böyle bir projemiz var mıydı? Genel sekreter yardımcılarımın taksi fişlerini imzalar iken unutmuşum bunu. Tez ola, bu proje yeniden tartışılmaya başlaya…”
Sonra? 
3 ay geçer yine unutulur proje. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi…

NOT 1: Büyükşehir Belediyespor ile Grand Plaza AŞ denetleniyor. Bu denetim sonucunda ortaya çıkacak gerçekler, kamuoyu ile tartışılacak mı, yoksa belediyenin ikinci üçüncü ya da dördüncü adamları tarafından her zaman olduğu gibi hasıraltı mı edilecek?

NOT 2: Urla plan tadilatı notları konusu çok ilgi çekmiş. Birileri bu bölgede kapatılan arazi sahiplerini araştırmaya başlamış. Umarım karşımıza tanıdık tipler çıkmaz. Yoksa hepimiz çok üzülürüz.   

YENİGÜN 03 - 05 - 2010