Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Mayıs 2003 Cumartesi

Osman Kibar'ı anmak!

İzmir'i Sevenler Platformu, Osman Kibar'ı ölümünün 17. yılında mezarı başında anmış. İzmir'de 1963-1973 yılları arasında belediye başkanlığı yapan Osman Kibar'ın, 17. ölüm töreninde konuşan İzmir'i Sevenler Platformu Başkanı Sancar Maruflu, Osman Kibar'ın bir halk adamı olduğunu, herkesin onu tanıdığını ve sevdiğini belirtmiş. Kibar'ın İzmir'de ''kalıcı izler'' bıraktığını dile getiren Maruflu, ''İzmir'in efsane belediye başkanı Osman Kibar, bu kente kalıcı izler bırakmıştır. Efsane adam olmak kolay değildir. Ölsen de o toplum seni hep yaşatır'' demiş. Burada iki önemli nokta var tartışılması gereken.
1- Osman Kibar'ın İzmir'e bıraktığı izler. Kordon'daki, ya da Güzelyalı'daki eski Yunan evlerinin yerine, 8 katlı apartmanların dikilmesini bir iz olarak kabul edersek doğru. Ancak, kent estetiğine ve mimarisine verdiği zararı açıklamak konusunda zorlanılacağı açık. Asfalt Osman lakabıyla ünlenen, Arnavut kaldırımı yolları asfaltla kaplatan, belediye başkanının bakış açısı, İzmir'i sevenlerin bakış açılarıyla nasıl örtüşür?
2- Sancar Maruflu, Kibar'a, "Efsane adam, toplum seni sever ve yaşatır" diyor. Bir insanın efsane olması için toplumun tarihine, değerlerine ve kültürüne verdiği önemle doğru orantılıdır. Osman Kibar ise modernleşme ve çağdaşlaşma adı altında, İzmir'in tarihi değerlerini, kültürünü yok eden belediye başkanıdır.
Bu çerçevede İzmir'i Sevenler Platformu, Osman Kibar'ı anıyorsa, ortaya şu sonuçlar çıkıyor.
1- İzmir'i Sevenler Platformu, adı ile çelişen aslında kenti sevmeyenlerden oluşan bir oluşumdur.
2- Bu platformun aktiviteleri sadece medyada görünmek amacı ile sınırlıdır. Kent kültürünü yaşatmak gibi ulvi bakış açısı yoktur.
3- Platform, bir kişinin liderliğinde, konuyu tartışmadan gündeme taşımak, olay yaratmak amacıyla oluşturulan paravan bir yapıdır.
Gerçek kentli, kültürüyle, değerleriyle birleşen, geçmiş ile gelecek arasında köprü kurabilen, toplumun düşüncesiyle özdeşleşmiş, bireycilikten arınmış bir kimliktir. Dolayısıyla, kente gerçekten değer verenlerin doğru saptanması, kent kültürüne katkı koyanların öne çıkarılması daha doğru bir mantıktır.
İzmir'i Sevenler Platformu'nun kenti ıskalamak yerine, doğruyu öne çıkarma görevini daha başarılı yapacağını umuyorum.

HABER EKSPRES 03 - 05 - 2003

12 Nisan 2003 Cumartesi

Cevap hakkımı kullanıyorum

İzmir TV'deki programa benim sayemde katılan Alaattin Yüksel, Hamdi Türkmen'in, "Süleyman Gençel'in yazdığı gibi büyükşehire aday mısınız" sorusuna, "O'nun yazdıkları yalan" yanıtını verdi. Bir yalancı gazeteci olarak, yazıyı kaleme aldığım geceye bir daha dönelim o halde.
Yer Balçova Termal Tesisleri. CHP tarafından verilen yemek davetinin nedeni, CHP İzmir Milletvekili Hakkı Akalın'ın, Haber EKSPRES çalışanı gazetecilerle tanışması, fikirlerini aktarması, medya ile yakın diyalog kurması. Dolayısıyla bir dost toplantısı değil, yarı resmi bir iş yemeği... Yemeğe katılanlar: Haber Ekspres Gazetesi çalışanları, Süleyman Gençel, Macit Sefiloğlu, Uğur İşven, Halime Sürek Kahveci, Hasan Tahsin. CHP Milletvekili Hakkı Akalın, CHP Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur ve CHP Milletvekili Danışmanı Yücel Özen... Yemeğe oturduğumuz anda başlayan tartışma, tabii ki Konak Pier. Alaattin Yüksel, Ahmet Piriştina'ya karşı yoğun bir saldırıya başlıyor. Herkes şaşkın. Piriştina'yı Pier konusunda psikolojik problemli olmakla suçluyor. Pier'in en kısa süre içinde açılması gerektiğini Piriştina ve İzgi'nin engelci olduğunu savunuyor. Hukuksuzluğu öne çıkaran Yüksel'e karşı, gazetecilerden homurtular yükseliyor. Sonunda şu tespiti yapıyorum. "Tamam Alaattin Yüksel. O zaman büyükşehir belediye başkanlığına aday olun, kazanın, koltuğa oturduğunuz ilk gün Konak Pier'i açın." Yanıt gayet açık. "Tabii ki başkan olduğum ilk gün açacağım." Uğur İşven, bu yanıt karşısında uyarıda bulunuyor: "Ne söylediğinizi biliyorsunuzdur umarım. O koltuğa oturduğunuz gün, bu söylediklerinizin pratiğe geçmesini isteyecekler. Unutmayın, teori ile pratik her zaman uzlaşmaz. Ancak, bu gece söylediklerinizin hesabını sorarlar sizden..." Devreye Abdül Batur giriyor. "İl Başkanım, meseleyi bilmiyorsunuz. Konak Pier'de mülkiyet sorunu var. Ben de Konak Belediye Başkanı olsam, bu anlaşmanın altına imza atmam. Bu büyük bir suçtur. Sonuçta tecili yoktur bu davanın, yatarsınız." Tartışmanın kendi aleyhine döndüğünü gören ve hasta olduğu gerekçesiyle masayı terkeden Alaattin Yüksel konusundaki tartışma, kendisi ayrıldıktan sonra da sürdü. Gazetecilerin, belediye başkanının ve milletvekili danışmanının Yüksel'den farklı olarak konuya yaklaştıklarını gören Hakkı Akalın, "Pier konusunda yeterli bilgi ve donanıma sahip değilim. Ankara'ya döndüğümde bu konuda gerçek bir dosya hazırlanmasını isteyeceğim" dedi. Peki, Alaattin Yüksel neden bu kadar taraflı? Pier'de olan Liman Kafe'nin işletmecileri, CHP il yönetim kurulu üyeleri. Alaattin Yüksel de bu kafeden çıkmıyor. Hatta, CHP toplantılarını bu kafede düzenleniyor. Buna karşılık yeterli bilgiye sahip olmaması da, çok üzücü. Önceki geceki programda Erdal İzgi tarafından "bilgisizlikle" suçlanan Yüksel, psikolojik problemli olarak gördüğü Piriştina'nın açıklamalarını gördükten sonra çark etti, "Sayın Piriştina bizi aydınlattı" yorumunda bulundu.İlginç bir büyükşehir belediye başkanı adayı ile karşı karşıyayız. Buradan herkese uyarı. Alaattin Yüksel ile görüşecekseniz, benim gibi yanınızda birkaç kişi olsun. Aksi taktirde, ispatta zorlanırsınız. Yüksel ile yalnız görüşecekseniz, yanınızdan teybinizi de eksik etmeyin. Söylediklerini daha sonra inkar ediyor.

HABER EKSPRES 12 - 04 - 2003

3 Nisan 2003 Perşembe

Vah zavallı İzmir vah!

Hukuksuzluğun yılmaz savunucu başlıklı dünkü yazıma, tepkiler hayli yoğundu. Bir bölümü CHP İl Başkanı Alaattin Yüksel'in, Konak Pier konusunda gösterdiği tavrın kendilerinde hayal kırıklığı yaşattığını belirterek, "Kamuya açık konuşmalarda bu tavrı sergilemiyor" yorumunda bulunuyorlar. Bir bölüm partili ise bu bakış açısının Alaattin Yüksel'e uygun olduğunu dile getiriyor, "Daha önce arkadaşları uyarmıştık, ancak dikkate alınmadı. Şimdi görüntüler netleşti" diyorlar. Genel merkezden gelen tepkiler ise farklı: CHP, kişi ve kurum ayrımı gözetmeden hukukun üstünlüğü ilkesinden vazgeçmez, toplumsal yararı öne çıkarır, kamu önceliklerini dikkate alır.
İl Başkanı Alaattin Yüksel, böyle bir yazının kaleme alınmasından rahatsız. Yemeğe katılan bir gazeteciye yaptığı açıklamada şunları ifade ediyor:
"Dost meclisinde konuşulanların, yazıya dökülmesi, gazetecilik etiğine aykırıdır."
Dost meclisinde ifade edilenler ve kamuya aktarılanlar. Gerçek yüzler ve maskeler...
Üstelik tartışmanın yapıldığı yer, neden dost meclisi olarak tanımlanıyor? Ya da, konuşmanın başlaması sırasında, "Burada konuşulanlar kesinlikle yazılmayacaktır" uyarısı mı yapıldı?
Hayır...
Ancak bundan daha önemlisi, CHP İl Başkanı'nın Konak Pier konusunda söylediklerinin sohbete katılan tüm gazeteciler tarafından hayretle karşılanması. Hatta gazetecilerden biri, "Başkan olduğum gün Konak Pier'i açacağım" sözlerine karşılık uyardı:
"Alaattin Bey, bu tür sözler vermeyin. Başkan olduğunuz gün burada söylediklerinizi uygulamaya koymanız istenebilir. Bazı konular karşıdan farklı görünür, ancak içine girdiğinizde verdiğiniz sözleri yerine getiremeyebilirsiniz."
Bir taraftan kamuoyuna hukukun üstünlüğü ilkesini, demokrasiyi anlatacaksın, diğer taraftan "dost meclisleri"nde hukuku bir tarafa bırakacak, hukukun yanında olan bazı oda başkanlarını isim vererek suçlayacaksın.
Neyse, bu "dost meclisi"nden şu gerçekleri ortaya çıkardık.
1- Alaattin Yüksel, CHP'den büyükşehir belediye başkanı adayı olmayı iyice netleştirmiş. Sadece, genel merkezden sinyal bekliyor.
2- Koltuk telaşı insanları değiştiriyor.
3- Alaattin Yüksel, işadamlığı yanında iyi bir psikolog.
4- Alaattin Yüksel en çok Hıncal Uluç'u seviyor.
5- Yüksel başkan olursa, kendimize başka bir kent arayalım.
6- Vah, zavallı İzmir...

HABER EKSPRES 03 - 04 - 2003

2 Nisan 2003 Çarşamba

Hukuksuzluğun yılmaz savunucusu

Konak Pier, önümüzdeki süreçte daha çok tartışılacak gibi. Ancak, bu tartışmaların merkezine biri daha oturuyor. CHP İl Başkanı Alaattin Yüksel. Yüksel'in, Konak Pier konusundaki tavrı, bu konu ile ilgilenenler tarafından biliniyordu. Yüksel, çözümsüzlüğün arkasında Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina'nın olduğunu, Piriştina'nın Pier'e hiç destekte bulunmadığını ileri sürdü, hatta biraz daha ileri giderek Piriştina'nın, Pier konusunda psikolojik sorunları olduğunu söyledi.
Alaattin Yüksel'e göre olayı abartan, bu noktaya taşınmasına neden olan tek isim, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı.
Yüksel'in karşısında Konak Pier'deki hukuksuzluğun asıl sorun olduğu tespitini yapan beş gazeteci de Yüksel tarafından "Siz de çok Piriştinacı oldunuz" şeklinde değerlendirildi.
Yüksel bir adım daha ileri gitti ve Konak Pier konusunda meslek odalarının da, objektif olmadığını, bazı oda başkanlarının, Piriştina'nın maaşlı elemanları olduğunu iddia etti.
Tartışmanın yaşandığı saatlerde, Ahmet Piriştina'nın faaliyet raporuna Büyükşehir Meclisi'nde "evet" oyu veren CHP'nin İzmir İl Başkanı'nın, Ahmet Piriştina'ya yönelik eleştirilerinin bu kadar sert olmasının arkasında ne var?
Aslında çok açık.
Büyükşehir koltuğu.
Tartışmaya katılan gazetecilerden biri, "Madem Pier'in hukuk sorunlarını çözmeden açılmasını bu kadar istiyorsunuz, o zaman büyükşehire aday olun ve seçildiğiniz zaman açtırın" sözlerine ise şu yanıtı verdi Yüksel.
"Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum ilk gün Konak Pier'i açacağım." İlginç...
Alaattin Yüksel, CHP'den büyükşehire aday olmuş, bu yetmiyormuş gibi kazanmış. Üstelik koltuğa oturduğu gün, Pier'i açacağını vaadediyor.
Bugüne kadar hukukun yanında olduğunu iddia eden, yolsuzluklara karşı olduğunu söyleyen CHP'nin hukuksuzluğu savunan anlayışa, teslimiyeti mi bu?
CHP'nin siyasi ittifaklar içinde kendine yakın gördüğü bazı meslek odaları başkanlarının da hukuk yanında yeralmaları nedeniyle, "maaşlı eleman" olarak tanımlanmaları, Yüksel'in aday olduğunu açıkça ortaya koyduğu yerel seçimlerde, CHP'ye büyük destek sağlayacaktır mutlaka. Anlaşılan, Alaattin Yüksel kendisine yakın bir gazeteci arkadaş bulmuş. Sabah'ıh ünlü kişe yazarı Hıncal Uluç.

HABER EKSPRES 02 - 04 - 2003

20 Mart 2003 Perşembe

Sarı sendikacılıktan sarı gazeteciliğe

Ben, sarı gazeteci Süleyman Gençel... Hıncal Uluç'a göre. "Sarı sendikacılık" tanımlamasını bilirim, ancak ilk kez sarı gazeteci tanımlamasıyla karşı karşıyayım. Sanırım sarı gazeteciliğin arkasında sarı basın kartı sahibi olmak var. Ancak "sarı basın kartları" başbakanlık, yani devlet tarafından verildiği için, 12 yıldır bu kartı almıyorum. Dolayısıyla benim sararma gibi bir sorunum yok. Kendisinin sarı basın kartı var mı bilemem?
İzmir'in patronu Hıncal Uluç, Sabah Gazetesi'nde dün yazdığı makalede yine Pier konusuna değinmiş. Bizi sarı gazetecilikle suçlamış. Tabii bu, kendi tespiti.
Uluç'un makalesinde ilgimi çeken bazı noktalar var.
Uluç yazısında şöyle diyor:
"Haber salıyor.. '1/1000 planı Ankara'da onaylatın tamam'. Onaylanıyor. 'Kültür Bakanlığı'ndan yazı getirin tamam'. Getiriliyor." Yaşadığım kentin büyükşehir belediye başkanının bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. AKP iktidarda. Ancak, DSP'li Piriştina bir şey istedi mi, yapılıyor. Hayret... Piriştina bize de bu gücü nereden aldığını anlatmalı.
Uluç devam ediyor. "Kural, yönetmelik, cart, curt, diyerek kıyameti kopardılar, tam 1350 İzmir ailesini işsiz bıraktılar." Konak Pier'de 1350 kişi çalışıyorsa, kimsenin çalışan kalabalığından dolayı içeri adım atması mümkün olamaz. Zaten Konak Pier tartışmaları başladığından beri rakamlar o kadar abartıldı ki, yakında IMF yardımının tamamının, Pier için kullanıldığı iddia edilecek.
Kendi ifadesi ile basının yarım asırlık çınarı, yaptığımız haberlerin uydurma ve ısmarlama olduğunu iddia ediyor. Sanırım yarım asırlık çınarın köklerinde sorun var, çürümeye başlamış. Konak Pier haberlerinin hem özneleri var, hem de gerçeği yansıtıyorlar. Zaten bu haberler gerçek olmasaydı, Konak Pier bugün açık olurdu.
Uluç, ordunun Konak Pier konusuna bulaştırılmasından rahatsız. Bunun nedenini bilemem. Uluç'un ordu hayranlığından mı kaynaklanıyor, yoksa ordu ile ilişkisinden mi? Ama bilinen gerçek Pier konusunda ordunun oynadığı rol. Ordunun da, bu düğüm içerisinde bir şekliyle rol aldığı ve almaya devam ettiği gerçeği değiştirilemez. Bu gerçeği görmemek için, Kaçamak ya da Q Bar üzerine uzman olmak gerekiyor.
Uluç yazısını kaleme alırken, Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Erzegen'e dava açıldığı haberini de okumamış anlaşılan. AKP içinde Konak Pier konusunda yaşanan güç gösterilerinden de habersiz. Ne yapalım, İstanbul'dan öyle görülüyor İzmir. Üstelik kendisini İzmir'in sahibi ilan eden gazeteci için bile böyle...

HABER EKSPRES 20 - 03 - 2003

12 Şubat 2003 Çarşamba

Halk, hukuk, mübarek bayram, Uluç, Hülya Avşar ve Bush

Her şeyi bilen adam Hıncal Uluç'un Sabah Gazetesi'nden, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina'ya açık saldırısı sürüyor. Tabii Haber Ekspres'e de... Miğferini takmış, silahlarını kuşanmış. Amerikan başçavuşlarını andırıyor. Göbekli, kel... Bush için çalışıyordur, bilemeyiz. Belki de dün "Savaşa hayır" ilavesi çıkarıp, bu savaşta halkla, sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket ettiğimiz için Uluç'un bakış açısına ters düşmüşüzdür. Üstelik magazin haberi de vermiyoruz. Uluç'un Ahmet Piriştina için yaptığı tespitlere Piriştina gerekli yanıtı verecektir. Mahkemede bunların hesabını soracaktır. Biz bu yazıda daha çok "algılama zorluğu hastalığı için ruh doktorlarına gitmesi" tavsiye edilen Uluç'un bize, İzmir'e ve sivil toplum örgütlerine olan tavrını inceleyecek, bir köşe yazarının sosyolojik, psikolojik açıdan bulunduğu yeri tanımlamaya çalışacağız.
Araştırmamıza şu sorulara yanıt arayarak başlayalım...
1 - Uluç, bu saldırılara neden başladı?
2 - Uluç, bu tartışmayı Sabah Gazetesi'nin birinci sayfasına taşımayı nasıl başardı?
3 - Uluç için "halk", "sivil toplum örgütü" tanımlamaları ne ifade ediyor?
Soruların yanıtları aslında kamuoyu tarafından az ya da çok biliniyor.
1 - Konak Pier'deki sinemaların sahipleri İstanbullu. Hıncal Uluç'un poker arkadaşları. Tabii ki poker oynamak suç değil. Biz poker oynamadığımıza göre sinemacılar bizim arkadaşımız olacak değil herhalde.
2 - Sabah Gazetesi'nin patronajında ilginç gelişmeler var. Bu gazeteyi, gazete haline getiren Dinç Bilgin hala künyede. Ancak Sabah'ın mali patronu Turgay Ciner. Tabii grubun devlete olan ve ödeme konusu hala tartışılan 1.5 milyar dolarlık borcu nedeniyle işler çok karışık Sabah'ta. Sabah'ın yazıişleri kadrosu İzmir'i ve İzmir ilişkilerini çok iyi bilen insanlardan kurulu. Çoğu eskiden İzmir'de gazetecilik yapıyordu. İzmir ile ilişkileri sürüyor. Onların Pier konusunda daha objektif hareket etmek istedikleri geliyor kulağımıza. Uluç'un köşe yazısının birinci sayfaya taşınmasının ardında, "Dediklerimi yapmazsanız, bavulumu alır, Vatan'a giderim" tehdidi olabilir. Zaten geçen ay yazdığı yazılarda Sabah Gazetesi'ndeki havadan memnun olmadığını sürekli tekrarlıyordu. Sonra bu yazıları kesti. Yoksa Turgay Ciner ile bire bir yaptığı görüşme mi etkili oldu Uluç'un muhalefetten vazgeçmesinde?
3 - Sivil toplum, halk ve Hıncal Uluç. Bir araya gelmesi çok zor görülüyor. Çünkü halk Etiler'de, Boğaz'da yaşamıyor. Sabah Gazetesi plazasında da halkı göremiyoruz. Ertekin'in barına da gitmiyor halk. Sivil toplum kavramı ise Uluç'un lugatında boş bırakılmış. Onun sivil toplumu Hülya Avşar ile Kaya Çilingiroğlu arasında sıkışıp kalmış, gelişemiyor maalesef.

Emekçi destekçisi

Hıncal Uluç'u, Piriştina'ya saldırı "tatmin" etmemiş anlaşılan. Bize de saldırıyor.
"Bayramınız kutlu, mutlu, uğurlu, hayırlı olsun.. Keşke bu bayramı, evlerine birkaç kuruş bayram harçlığı götürmek, sevdiklerine iki parça bayram hediyesi almak için iş yerlerinin açılmasını umutla bekleyen yüzlerce Konak Pier çalışanı da yapabilseydi.. İzmir hainleri başardılar.. Kına yaksınlar.. Onlara destek çıkan sözüm ona "Halk" gazetecileri de... İzmir'de, İstanbul'da, Ankara'da, bu ülkenin her kenti ve kasabasında yüzlerce, binlerce örneği yıllardır açık dururken, sırf inat, sırf hainlik uğruna dünyanın en güzel yapıtlarından birini kapalı tutanları ve onların şakşakçılarını bu millet affetse, bu mübarek günde işte şuraya yazıyorum, Allah affetmez.. Öbür dünyada sorar hesabını..."
Bir anda emekçi dostu olmuş Hıncal Uluç. Tebrik ediyoruz kendisini. Acaba Piriştina'nın tavsiye ettiği doktordan sonra mı değişti? Bilemiyoruz. Sanırım AKP iktidarı da etkili olmuş Uluç'un üstünde. "Allah", "mübarek", tanımlamaları da yer alıyor yazılarında artık.
Tabii huylu huyundan vazgeçmez. Bu kadar önemli ve sosyolojik tanımlamaların altında bir Hülya Avşar yazısı var. "Kimse Hülya Avşar'ın eline su dökemezmiş" Uluç'a göre. Önemli bir yazı. Türkiye'deki jön tartışması, Konak Pier'in açılmaması nedeniyle evine ekmek götüremeyenleri çok ilgilendiriyor. Bizi de. Herkes Hülya Avşar-Kaya Çiligiroğlu ilişkisini tartışıyor Türkiye'de.
Saddam da bundan etkilenmiş. "Aslında Hülya, Bağdat'a gelip benim canlı kalkanım olsa, Türkiye'yi kesinlikle tehdit etmem" diyormuş. NATO'daki çatlağın arkasında da Hülya Avşar'ın aile ilişkisindeki çatlağın etkili olduğu söyleniyor.

Boyner'e selam

Uluç yazısında Cem Boyner'in Konak Pier'e 5.5 milyon dolar yatırım yaptığını, bu nedenle "Bir daha İzmir'e 5 kuruş yatırım yapmam" dediğini belirtiyor. Uluç'un algılama zorluğunun arkasındaki nedeni böylece öğrenmiş olduk. Matematikte zayıf anlaşılan. Daha önce yazdığı yazılarda Pier'in Amerikalı sermayedarının 60 milyon dolar yatırdığını söylüyordu. İçeride ise sadece bir mağaza 5.5 milyon dolar yatırım yapıyor. Ortalama bir hesap ile Konak Pier yakında 1 milyar dolarlık yatırım olacak. Benim hatırladığım, İZMER'in Dinç Bilgin'e 4 yıl önce Konak Pier'in tamamını 4 milyon dolara teklif ettiği, Dinç Bilgin'in ise "Param yok" diyerek vazgeçtiği idi. Yaşanan ekonomik krizi de dikkate alarak, Türkiye'de 1'e 2000 veren böyle bir yatırımın ayrı bir haber konusu olması gerekiyor. Bu arada İngilizce biliyorum. Şu Amerikalı yatırımcı ile ben de şahsen tanışmak istiyorum. Belki bize bu yatırımın gerçek rakamlarını verir. Boyner'in "İzmir'e yatırım yapmam" sözünü de anlamış değilim. Çünkü kendisinin 5 kuruşluk yatırımı yok Pier'de. O, sadece franchising veriyor. Dolayısıyla Pier'in açılmaması nedeniyle parayı kaybeden, bu markayı kiralayan İzmirli aile. Üstelik bir dönem politikaya atılan, Yeni Demokrasi Hareketi ile Türkiye'de hukuk kavramının siyasette savunulması için mücadele eden bir işadamının, hukuk karşıtı düşünce içinde hareket edeceği de ihtimal dışı geliyor bana. Yoksa bu açıklamayı kendilerine göre çevirenler mi hukuk dışı davrananlar?
Son söz Pier'deki mağaza sahiplerine. Burada yatırım yaparak para kaybettiğinizi söylüyor, hukuku savunanları yargılıyorsunuz. O zaman şu sorulara yanıt vermeniz gerekli.
1 - Burada mağaza kiralarken, avukatlarınız Pier'in hukuki durumunu sizlere anlatmadı mı?
2 - Muhatabınız İZMER, size bu konuda yeterli bilgi verdi mi?
3 - Hepinizin avukatları var. Gerekli bilgi almak için neden İZMER dışında farklı bir kuruma başvurmuyor, olayın nedenlerini araştırmıyorsunuz?

HABER EKSPRES 12 - 02 - 2003

11 Şubat 2003 Salı

Viyadükseverler Derneği

İzmir'i Sevenler Platformu üzerine, iki gündür kaleme aldığım yazılar, İzmir'de "tek kişilik sivil toplum örgütleri"ne yönelik ciddi bir tepki olduğunu ortaya koydu. Gelen yazılardan birinde şu ifadeler vardı:
"İzmir'i Sevenler Platformu, gerçekten de ölenler ile ölüme yakın olanların platformundan öteye gidemedi. Sancar Maruflu'nun çaba harcamasına karşılık. O da böyle olmasını istememiştir belki. Ancak, çok açıkça belirttiğiniz gibi hareketin felsefi alt yapısı yok. Kent Müzesi ve arşivi çalışmaları önemli. Sabri Yetkin'in büyük bir özveri ile oluşturmaya çalıştığı tarihi değerde, bir hizmet belki de yarın yerel seçimlerden sonra, rafa kaldırılacak, ya da amacından sapmış bir biçimde işinin uzmanı olmayan siyasal kimlikli ellere geçecek. İzmir Araştırma Merkezi. Ege Üniversitesi bünyesinde olan bu kuruluşun, bir profesörün odasında olduğunu öğrendiğimde, küçük dilimi yutacaktım."
Bir diğer mesajda ise şunlar öne çıkıyor:
"İzmir'i Sevenler Platformu'nun etkinliklerinde, beni rahatsız eden bir yan oldu sürekli. Örneğin, Osman Kibar'ı anma etkinliği. Osman Kibar'ın yaptıklarına bakarak, kentimize iyi hizmet etmiştir demek, nasıl mümkün olacak? Körfezin temizlenmesi için trilyonlarca lira harcadık. Burayı yıllardır kirletenleri, hala iyi sanayiciler olarak alkışlamayı, nasıl içimize sindirebiliyoruz? Yazdığınız gibi, araştırma şart."
Farklı bir mesaj:
"Sancar Maruflu'nun Konak Meydanı konusundaki tavrı, kendisinin atlandığı yolundaki kızgınlıktan kaynaklandığına, kesinlikle katılıyorum. Yaptığı birçok organizasyonda şimdi eleştirdiği Ahmet Piriştina'dan, destek aldığını herkes biliyor. Bu nedenle, sadece eleştirmeye çalışıyor, net bir şekilde üzerine gitmiyor. Piriştina, Konak Meydanı bittiğinde, açılışa Maruflu'yu davet etse, sorun kalmaz ortada."
Sonuncusu ise çok vurucuydu:
"Konak'ta yıllardır Özfatura'nın eseri olarak duran viyadükler var. Şimdi bunlar yıkılsa, eskiyi yad etmekle ünlenen Maruflu, bu viyadüklere de sahip çıkar, 'Gitti, güzelim eski viyadükler, ne yapacağız şimdi' diyebilir. Hatta olayı biraz daha süsleyerek, eski viyadüklerin önünde, bir iki anma töreni bile düzenleyebilir. Yetmedi, bu amaçla Viyadükseverler Derneği bile kurabilir."
Bu mesajları gönderenlerin, genç olmaları gerekiyor tabii ki. Biliyorsunuz, diğer dünyada olanlar, ya da diğer dünyaya yakın duranlar, Sancar Maruflu ile daha kolay iletişim kuruyorlar.

HABER EKSPRES 11 - 02 - 2003

10 Şubat 2003 Pazartesi

Tartışmaya açmak istedim

Uzun bir süre İzmir'i Sevenler Platformu'nun "etkinlikler"ini izliyoruz. Ölenler ve ölüme yakınların bir buluşması gibi. Gerçekle, gerçek ötesi dünyanın harmanlanması. Sınırın tam olarak çizilmediği, maddi dünyayı terketmeye hazırlananların ortak hareketi. Tarihe sıkı sıkıya bağlanma arzusunun günümüz yaşantısıyla birleştirme çabası. Ancak her zaman birşey eksik kalıyor. Tespitler hep havada. Ayakları bir türlü yere basmıyor.
Neden?
Eksiklik, tarih nosyonunun modern düşünce ile örtüşmemesi. Felsefi eksiklik, bu hareketi "kitsch" tanımlamasına kadar getiriyor. Devlet ile olan yoğun ilişki, eskimiş ve tartışılan düşüncelere körü körüne bağlılık ve en önemlisi, hareketin felsefi altyapısının oluşturulamaması İzmir'i Sevenler Platformu'nu toplum ile birleştiremiyor. Kitleden kopuk, zayıf bir meltemden bile etkilenerek, bir oraya, bir buraya sürükleniyor.
Liderlik anlayışının İkinci Dünya Savaşı'ndan kalan mantık içerisinde çözümlenmesi, platformu tek kişilik bir tiyatro oyununa çeviriyor. Ancak oyunu oynayan da yetersiz altyapısı ile kitleyi çeken değil tam tersine iten bir performans sergiliyor.
Bilinen klasik tavırlar, yükselen değerlere bağlılık yeminleri ve en önemlisi tarih bilincinin oluşmaması hareketin iç dinamiğini bozuyor.
İzmir'i Sevenler Platformu Bu tanımlama şöyle bir soruyu da akla getiriyor. İzmir'i sevmeyen bir kitle mi var acaba.
Kentler insanların varolma noktalarıdır. İşleri, ilişkileri, sosyal yapıları kentle içiçe geçmiştir. Kentten herhangi bir nedenle ayrılmanın arkasında somut nedenler vardır. Kimliğini yaratan kenti terketmek istemez insanlar. Dolayısıyla İzmir'i Sevmeyenler Platformu olamaz. Böyle bir oluşum mantıksal olarak hatalıdır. Tıpkı karşıtı gibi.
Bazılarının zamanı bol olabilir. Birşeyler yapmak, yaptıklarının kamuoyunda tartışılmasını görmek, böylece varolduklarını göstermek isteyebilirler. Bunun yolu, iyi ve nitelikli iş yapmak, bilgi birikimine dayalı çalışmaları öne çıkarmak olmalıdır. Diğer bir ifade ile kent tarihi için bilimsel çalışmalara destek olmak belki de içinde bulunmaktır. Bunun yolu kütüphaneden ve arşivlerden geçer. Ve bilim asla sloganı kabul etmez.
Bu yazıyı sadece kayda geçmesi için kaleme aldım. Gelecekteki süreçte ortaya çıkacak herhangi bir tartışmanın ön habercisi olarak değerlendirilebilir.

HABER EKSPRES 10 - 02 - 2003

9 Şubat 2003 Pazar

Ne şiş yansın ne kebap

Geçtiğimiz günlerde, İzmir'i Sevenler Platformu'nun "Konak Meydanı'nın yeni düzenleme projesi: Özde güzel ancak biçimsel anlamda spastik bir olgudur" başlıklı bir bildirisi elime ulaştı. Son yılların hareketli sivil toplum örgütünün başkanı Sancar Maruflu, Konak Projesi üzerine 4 sayfalık bir yazı kaleme almış. Yazı başlığından da anlaşılacağı gibi, Büyükşehir Belediyesi'ni eleştiriyor mu, yoksa beğeniyor mu, anlaşılamıyor. Aslında eleştirilmeye çalışılıyor, ancak sert olmamaya özen gösteriliyor gibi. Utangaç eleştirmenler gibi...
"Özde güzel, biçimsel anlamda spastik bir olgu" tanımlamasını çözmek için, Hıncal Uluç olmak gerekiyor.
Maruflu, yazısının sonunda Türkiye genelinde başarılı bulduğu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı'nı alkışlamak istediğini, ancak alkışlayamadığını belirterek, Konak Meydanı'nın İzmir için hayırlı olmasını diliyor.
Benim bildiğim, bir şey eleştirilecekse net bir şekilde ortaya konur. Bir taraftan iyi hoş, diğer taraftan çirkin kötü tanımlamaları olayın içeriğinde bir sapma yaratıyor.
Cesaretli olunacaksa, çıkıp söylenir. "Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı çalışmalar hatalıdır. Kente zarar vermektedir. Büyükşehir Belediye Başkanı da bu konuda başarısızdır."
Net ve açık.
Eğer, bu çalışmalar başarılı bulunuyorsa, başka bir üslup kullanılır. "İzmir giderek güzelleşmektedir. Yapılan çalışmalar, İzmir'in sorunlarını çözüyor. Başkan da iyi çalışmaktadır."
Bu arada Maruflu'nun yazısından Konak Meydanı'nın tarihsel açıdan ne kadar önemli olduğunu öğreniyoruz. Türkler, Yunanlılar tarafından burada şehit edildiler. Atatürk'e suikast düzenleyenler burada idam edildi. Alan değil, kan revan merkezi gibi.
Maruflu, tarihi İsmet Gazinosu'nda Hafız Burhan'ın şarkı söylediğini de belirtiyor açıklamasında. Ve ekliyor: "Şimdi bu gazinonun yerinde orduevi var."
Acaba "Bir kentin tam göbeğinde orduevinin ne işi var" sorusunu sorabiliyor mu, Maruflu?
Sonuçta 4 sayfalık bir açıklama.
Ve bu açıklamayı okuduğunuzda, şöyle bir yargıya kapılıyorsunuz:
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina Konak Projesi'ni hazırlarken İzmir'i Sevenler Platformu Başkanı Sancar Maruflu'ya "Üstat, nasıl bir Konak yaratalım?" sorusunu sormuş olsaydı, böyle bir açıklamaya gerek bile kalmayacaktı.
Konak Projesi'ni bilmem, ama bence Piriştina'nın İzmir'i yönetirken en önemli hatası şu: Dağ gibi Sancar Maruflu'yu görmüyor...

HABER EKSPRES 09 - 02 - 2003

2 Şubat 2003 Pazar

Gazetecilerin formasyonu

Bir gazetecinin formasyonu, bilgi birikimi nasıl olmalıdır? 1 - Yaşadığı toplumun sosyal ve siyasal tarihini iyi bilmek zorundadır. Bireylerin düşüncelerini toplumun tartışma alanlarını tanımlamak, bu perspektif içerisinde yeni yaklaşımları okuyucuna sunmalıdır.
2 - Hukuk nosyonuna sahip olmalıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesinden hareket etmeli, tartışma yaratan konularda yasaların koyduğu kurallar zincirine sonuna kadar bağlı kalmalıdır.
3 - Evrensel düşüncenin ve yeni ortaya çıkan fikirlerin izleyicisi olmalıdır. Ulusal ve bölgesel düşüncelerden sıyrılmalı, toplumun gelişmesine destek olacak evrensel bakış açılarını kavramalıdır.
4 - Felsefe bilmek zorundadır. Bu bigi birikimiyle toplumun gelişmesini kavramalı, gelişmenin önünde engel olarak bulunmamalıdır.
5 - İyi bir okuyucu olmalıdır. Yeniyi takip etmek, yeninin insana getirdiği değişimi algılamak zorundadır.
6 - Görev tanımını iyi yapmalıdır. Toplumun gazeteciden beklentisini doğru saptamalı, gazeteciliğin varolanı aktarmak olduğu ilkesini gözardı etmemelidir.
7 - Objektif olmalıdır. Konu üzerine spekülatif unsurlar katmamalı, haberin yorumunu okuyucuya bırakmalıdır.
8 - Anlık heyezanlara kapılmadan, sorunu nesnel olarak toplumun önüne getirmeli, tartışmayı toplumun kendisine bırakmalıdır.
Bu ilkeleri yerine getiren, toplum tarafından gerçek bir gazeteci olarak kabul edilir.
Ancak Türkiye'de bu sistem istenildiği gibi işlemiyor. Tabii ki bu ülkede yukarıdaki maddelere dikkat eden gazeteciler de var. Ancak çoğunluk değiller maalesef. Ege Bölgesi'nde ise bu sayı daha azalıyor.
Siyaseti anlamadan siyaset yazanlar, haberleri sübjektif olarak okuyucuya sunanlar, yasa tanımayanlar, bireyleri hedef alarak hareket edenler.
Tabii toplum bunu görüyor. Ve belirli bir süreçten sonra cezalandırmaya başlıyor. Ege basın tarihi bir dönem sivrilen, ancak alt yapısının eksikliği nedeniyle kaybolup giden gazete çalışanıyla doludur.
Bir sonraki jenerasyonun tüm bu gelişimi dikkate alarak, evrensel gazetecilik ilkelerine bağlı olarak çalışacağına inancım tam.
Zaten onların gelişmesiyle bu ilkelere uymayanlar doğal seleksiyon ile bu mesleği bırakmak zorunda kalacaklardır.
İşte o zaman doğru gazetecilik, doğru basından bahsedebileceğiz.

HABER EKSPRES 02 - 02 - 2003

17 Ocak 2003 Cuma

Gustave Eiffel Galatasaraylıydı

İzmir'in sorunlarının tartışıldığı e-gruplarda, Konak Pier konusu gündemin ilk sırasına oturdu. Gerçi, Hıncal Uluç, Konak Pier'in Gustave Eiffel tarafından yapıldığı konusunda hala ısrarlı. Belki de Eiffel Galatasaray taraftarıydı. Şimdi diyeceksiniz ki, "Galatasaray 1905'te kuruldu. Zamanı pek uymuyor." Olsun, kimsenin zaman ve mekan derdi yok ki. Üstelik Hıncal Uluç, karar vermiş bir kere. Fikrini değiştirmek için manken Didem Taslan olmak gerekiyor. Ya da devreye Mustafa Denizli girmeli. Faruk Süren de olur. Ortaköylü Ertekin ile de konuşmalı. Belki ikna eder kendisini. Hıncal Uluç, Konak Pier isminin de değiştirilmesini, yerine Eyfel isminin konulmasını öneriyor. Böylece turistleri İzmir'e çekebilirmişiz.
Sanırım, gazetesinde rahatsız Uluç. Birkaç gün önce kaleme aldığı bir yazıda, şunları söylüyordu: "Anlamıyorum, Sabah gazetesinde kimsenin yüzü gülmüyor."
Hemen ardından Sabah gazetesi çalışanları, internet sitelerine ve e-gruplara gönderdikleri açıklamalarda, Uluç'a yönelik çok ciddi eleştirilerde bulundular.
Düşünüyorum da, yoksa yerel seçimler yaklaşırken, Uluç politikaya soyunup, gözünü Piriştina'nın koltuğuna mı dikti.
Ama, politika ciddi bir iştir. Üstelik seçime girmek zorundasın, koltuğu alabilmek için. Kimbilir, belki de belediye başkanlarının atandığını sanıyor Uluç.
Star gazetesi yazarı Erdal Bilallar da, köşeden saldırıyı sürdürüyor. Sivil toplum örgütlerine yönelik cepheyi geliştirmek için, yeni örnekleri gündeme getiriyor. EBSO Meclis Başkanı Kemal Çolakoğlu'nun kendisini aradığını ve Pier konusundaki yazılarına methiyeler düzdüğünü ifade ediyor Bilallar.
Methiyenin içeriğini bilmiyorum. Kemal Çolakoğlu, İzmir'de yaşayan bir işadamı. Soruna objektif bakmak yerine, hukuksuzluğu öne çıkaranlara "çok iyi yazdınız" diyor ise, durum gerçekten vahim.
Bazı eski politikacılarımız da, Konak Pier üzerine "önemli" açıklamalarda bulundu. Başlarını genel başkanlık yarışından kaldırdıkları gün, Pier üzerine "derin" görüşlerini ortaya koydular. Ben mi yanlış hatırlıyorum. Yoksa, zaman ve mekan tartışmaları mı beni yanıltıyor. Köşe yazmaya başlayan eski politikacılar, yıllardır bu ülkeyi yönetmediler mi? Yoksa bu ülkeyi,Clinton yönetiyordu da, benim haberim olmadı mı? Daha iki ay önce Meclis'e giden milletvekillerine, "Bu sorunu çözün. Fena olur, yakarım" diyorlar.
Vallahi çok karışık bir olay. Kanuni Sultan Süleyman'dan bir faks geldi. "Pier'in fikir babası aslında benim" diyor. İnanayım mı?

HABER EKSPRES 17 - 01 - 2003

16 Ocak 2003 Perşembe

İstanbullu gazetecilere Pier gerçeği

Konak Pier tartışmasını, ulusal basının "önemli" kalemleri, Türkiye gündemine taşıdı. Bunlardan ilki, uluslararası politikada deneyimli gazeteci Mehmet Ali Birand oldu. Birand, Konak Pier konusunda belediyeyi rüşvet almakla suçladı. Ardından Konak Belediye Başkanı Erdal İzgi'nin kendisine gönderdiği açıklamayı okuyunca, yüzü kızardı ve açıklamayı sütununa taşımak zorunda kaldı. Pier konusundaki ikinci yazı, İzmir'de yıllarca gazetecilik yapan, uzun süredir İstanbul'da yaşayan Star Gazetesi yazarı Erdal Bilaller'den geldi. Bilaller, Konak Pier'in mühürlenmesine işadamlarının karşı çıkması gerektiğinin altını çizdi ve İTO Başkanı Ekrem Demirtaş'a mesaj gönderdi:
"YTP'den milletvekili seçilmek için harcadığın zamanın, onda birini Pier için neden harcamıyorsun?"
Sanırım Bilaller, Demirtaş'ı kentin patronu ilan etmiş. Demirtaş kendisi için milletvekili olmak istedi, ardından da bakan olmayı planlıyordu. Dolayısıyla siyasi çalışmaları İzmir için değildi.
Bilaller, milletvekillerini de göreve çağırıyor. Ancak, birilerini göreve çağırırken, bunun altında yatan nedenleri bilmek zorunda. Ne yapacak milletvekilleri? Hukuksuzluğa göz yumup, Konak Pier'in açılması için baskı mı yapacaklar? Milletvekillerinin görevi, hukuku savunmaktır. Bilaller ise, milletvekillerine hukukun karşısında olmaları gerektiği baskısını yapıyor.
Sabah Gazetesi yazarı İlker Sarıer de, 10 gündür Ege'de dolaşıyor ve Ege halkının sorunlarını bizlere yansıtıyormuş. O da Konak Pier konusuna takılmış. Ve şunu öneriyor. Köhnemiş mevzuatı bir kenara bırakın, bildiğinizi okuyun. Sarıer'in halkın nabzını nasıl tuttuğunu merak ettim doğrusu. Olayı açıklığa kavuşturmak için, Piriştina'yı aramış, ancak yurtdışında olduğu için görüşememiş. Demek halkı aydınlatmak, belediye saraylarından bilgi almaktan geçiyor. Ya da belediye başkanı ile bir akşam yemeğinden.
Sadece Hürriyet Gazetesi'nden Yalçın Bayer, Erdal İzgi'nin açıklamasını kullandı ve Pier konusunda olayın geldiği aşamanın ipuçlarını, Hürriyet Gazetesi okurlarına sundu.
Tabii, en ilginç tefrika Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç'tan geldi. Uluç, konu hakkında o kadar uzman ki, Eiffel ismini hala kullanıyor. Hıncal Uluç'u yeniden bilgilendiriyorum. Mankenlerden kafasını kaldırıp biraz okursa, Konak Pier ile Eiffel'in aynı döneme denk düşmediğini görür. Artık bitirsin şu Eiffel muhabbetini...
Gustave Eiffel 1830 yılında doğdu. Üniversitede kimya eğitimi gördü. 1856 yılında, Paris'te çalışmaya başladı. 1857-64 yılları arasında, Fransız Batı Demiryolu Şirketi'nde yöneticilik görevi üstlendi. 1864-66 yılları arasında, Süveyş Kanalı Projesi'nde çalıştı. 1866 yılında, kendi firmasını kurdu ve Fransa, İspanya, Avusturya, Romanya, Mısır, Peru ve Bolivya'da inşaatlar yaptı. 1876-79 yılları arasında Portekiz'de Maria Pia Köprüsü'nü inşa etti. 1880'de Macaristan'da Danube Köprüsü'nü yaptı. 1880-84 yılları arasında, Garabit Viyadüğü'nü inşa etti. 1884 yılında, Eyfel Kulesi için çalışmaya başladı. 1885 yılında Özgürlük Anıtı'nın iç mimarisi ile uğraştı. 1889 yılında, Eyfel Kulesi'ni tamamladı. Ardından Panama Kanalı'nın yapımında karıştığı bir skandal nedeniyle, görevinden uzaklaştırıldı. 1923 yılında da öldü.
Buna karşılık Konak Pier, Fransız Gümrüğü olarak 1854 yılında bitirildi. Dolayısıyla Eiffel'in kimya öğrenciliği sırasında, Konak Pier inşa ediliyordu.
Tabii Eiffel de, Hıncal Uluç kadar yetenekli ve her konuda uzman birisi ise, kimya öğrenciliği yıllarında İzmir'e gelip, Konak Pier'i yapmış olabilir. Ancak, tarihi belgelerde Gustave Eiffel'in, Hıncal Uluç kadar yetenekli olduğuna dair, bir kanıta rastlamadım.
Hıncal Uluç'un, bu "önemli" bilgileri kimden aldığını bilmiyorum. Belki İzmir'de yaşayan gazeteci ağabeyi Öcal Uluç'tan almıştır. Burada iki kardeşin isimlerine de dikkat çekmek istiyorum. Bir aile, çocuklarına "Hınc-al ve Öc-al" gibi isimleri neden koyar anlamadım.
Sanırım Konak Pier'in, Gustave Eiffel ile ilgisi olmadığına dair ünlü gazeteci Hıncal Uluç'u, ikna ederiz bu kadar bilgiden sonra.
Uluç'un Konak Pier'i kurtarmak için, İstanbul'dan verdiği örnekler ise birer facia. Akmerkez de ruhsatsızmış, Kadıköy'deki Marina da yıkılmamış. Peki, bunları örnek olarak gösteriyor da, Park Otel'in yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle yıkıldığı örneğini neden vermiyor? Çünkü, orada sinema salonları yok. Dolayısıyla sinema pazarlamacıları Park Otel ile ilgilenmiyorlar. Ama, Pier ile çok ilgililer.
Hıncal Uluç'un, belediye başkanlarına yönelik eleştirilerini de anlamış değilim. Bu konuda onlar suçlu değil ki... Konuyu gündemde tutan meslek odaları da suçlu değil. Onlar, yasaların uygulanmasını istiyorlar, o kadar.
Esnaf, hiç suçlu değil. Dükkanlara binlerce dolar yatırmışlar.
O halde, "Kim suçlu" sorusunu sorması gerekiyor Uluç'un.
Ben onun yerine yanıt vereyim. Belki farklı konularda çalıştığı için, işin bu yönüne bakmamıştır.
Birinci sorun, dönemin Belediye Başkanı Burhan Özfatura. "Siz başlayın, ben gereken yasal sorunları hallederim" diyerek, projeye izin verdi. Ancak, bu mantığından dolayı İzmirli tarafından cezalandırıldı ve son seçimlerde dördüncü olabildi.
İkincisi ise, İZMER. Dönem içinde işyerlerini kiralayan insanlara, Konak Pier'in hukuki sorunları konusunda ayrıntılı bilgi vermedi.
İzmir'in AKP'li ve CHP'li milletvekilleri de, ne yapacaklarını tartışıyorlar.
Benim önerim, havaya girip sağa-sola soru önergeleri verip durmasınlar.
Konak Pier konusunda bu aşamada, Bayındırlık Bakanlığı'nın yapacağı çok şey yok. Kıyı kenar çizgisi yolun üzerinden geçiyor. Konak Pier, deniz tarafında kalıyor. Bu nedenle, burası Hazine arazisi bile değil. Kamuya terk edilmiş yer olarak kabul ediliyor. Yasaya göre, bunun üzerinde ticari faaliyet yapmak yasak. Bu haliyle Bayındırlık Bakanlığı'ndan biri, bu projeye imza atarsa, Ağır Ceza'da yargılanır. Erdal İzgi de, Pier'e ruhsat verirse, Ağır Ceza'da yargılanacağını biliyor.
Konak Pier, SİT Kurulu ile de mahkemelik. Kaçak sinemadan dolayı. Bu sorunun da çözülmesi gerekiyor.
Ve diğer önemli nokta, Ordu. Deniz Kuvvetleri bölgeden çekilmek için, 15 milyon dolarlık yeni rıhtım istiyor. Diyelim ki, bu para ödenmedi ve Ordu, Konak Pier'de kaldı. Sorun yine çözülmüyor. Çünkü, anlaşma gereği İZMER, şu an ordunun elinde bulunan üç parseli alarak kendisi kullanmış. Ordu, bölgeden gitmeyeceğine göre, bu üç parseli geri isteyebilir. Veya birilerinin 15 milyon dolar bulmaları gerekiyor. İZMER, bunu Büyükşehir Belediyesi'nden istedi. Piriştina, "Halkın parasını veremem" dedi. Tabii ki veremez. Bu parayı o gün ordu ile kim anlaştı ise, o vermeli. Bu Burhan Özfatura olabilir ya da İZMER...
Konak Pier'in, otoparkı yok ayrıca. Uzun süredir yan tarafı mavi panolarla kapatmışlar, inşaat pisliklerini atıyorlardı. Burasının belediye arazisi olduğu ve yeni Konak Projesi'nde yeşil alan olarak düzenlendiği ortaya çıktı. Halbuki İZMER, belediyenin orayı otopark yapmasını istiyordu. Konuyu da Piriştina'ya açmıştı. Belediye arazisine otopark yapılabilir. Ancak, Pier çalışmaya başladıktan sonra kamuya açık bu otoparkın, alışveriş merkezinin müşterilerine yönelik işleyeceği açık. Piriştina da bu tehlikeyi sezerek, otoparkı Konak iskelesinin diğer tarafına kaydırdı.
İstanbul'un, İzmir'i "iyi bilen", "yetenekli" ve "bilgili" gazetecilerinin bu konuda belediye başkanları, ya da milletvekilleri üzerine baskı yapıp, insanları hukuk dışı yollara sevketmek yerine, hukukun üstünlüğü tartışmalarını gündeme taşısalar, bir daha Türkiye'de Konak Pier gibi bir sorun yaşanmaz.

HABER EKSPRES 16 - 01 - 2003

15 Ocak 2003 Çarşamba

Uzun atlamak

Konak Pier konusunu, bugüne kadar kaleme alan köşe yazarları arasında, Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç'un makalesini, ayrı bir yere koymak gerekiyor. Tam bir "şahaser" gerçekten. Neresinden tutacağımı bilemiyorum.
1- Ünlü gazeteci, Konak Pier'in Gustave Eiffel tarafından yapıldığına emin. Ancak Eiffel'in İngilizce ve Fransızca'da yayınlanan biyografilerinde, İzmir'deki Konak Pier'i yapmak şöyle dursun, İzmir'e hatta Anadolu'ya bile uğramadığı ortaya çıkıyor. İşte Eiffel'in eserleri: Eiffel Kulesi, Fransa'daki Treyere Nehri üzerindeki Garabit viyadüğü, Lizbon-Porto yolu üzerindeki Maria Pia Köprüsü, Budapeşte Tren İstasyonu, Paris'teki Bon Marche (alışveriş merkezi), Fransa'da Verrio Nehri üzerindeki Venaco viyadüğü, Saygon'daki Rane Lang Köprüsü, Nice Gözlemevi. ABD'deki Özgürlük Anıtı'nın da fikir babası. Eiffel'in biyografilerinde mimarın Fransa, Avusturya, Mısır ve Peru'da, daha küçük ölçekli işler yaptığı belirtiliyor. Ama ne İzmir var ortada, ne de Konak Pier.
2- Uluç'un şu cümlesine özellikle dikkat çekiyorum: "Zamanın belediye başkanı, İzmir'i dünyanın en çağdaş, ticaret, kültür, sanat ve yaşam yeri yapmak için kolları sıvayan Burhan Özfatura'nın...." Bu sıfatları okuyunca Hıncal Uluç'un İzmir'de, benim de İstanbul'da yaşadığım hissine kapıldım.
3- Uluç devam ediyor: "İzmir ve Konak belediye başkanlarının Eyfel limanına ne kadar düşman olduklarını çocuklar bile biliyor..." Yok, yok. Ünlü gazeteci Hıncal Uluç, kesinlikle ayda yaşıyor. Arada bir, biz dünyalıları mutlu etmek için yeryüzüne iniyor.
4- Uluç'un tespitleri bitmiyor. Bu kez zamanın Kültür Bakanı Suat Çağlayan'ı buranın açılış kurdelasını kesmesinden dolayı kutluyor. Hukuki sorunları çözülmeyen, Bayındırlık Bakanlığı, SİT Kurulu, yani devlet ile mahkemelik olan bir yerde, devlet açılışı yapmak, ünlü gazeteciye göre bir çelişki değil. Yoksa eski Bakan Çağlayan o dönem kendisini devlet olarak görmüyor muydu?
5- Uluç hukuksuzluğa karşı duran sivil toplum örgütlerini, "hain" ilan ediyor. İTO Başkanı Ekrem Demirtaş da, sivil toplum örgütlerini "gavur" olarak tanımlamıştı. Gerçi, gavurlar yani yabancılar hukuku savunurlar. Bu nedenle "negatif" algılanmamalı bu sıfat.
Bir gazeteci spor, kültür-sanat, siyaset, magazin, tarih, coğrafya ve anatomi konularında uzman olsa da, bazen böyle uzun atlayabiliyor. Gerçi uzun atlamak da, atletizmin bir dalı.

HABER EKSPRES 15 - 01 - 2003

14 Ocak 2003 Salı

İTO'nun Ankara seyahati

İTO heyeti, Başbakan Gül ve hükümet üyeleri ile görüşmek için Ankara'ya gidiyormuş.
İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İzmir'in sorunlarına duyarlı ve çözüm için istekli olduğunu, daha önceki ziyaretlerinde gördüklerini söylemiş. Demirtaş ayrıca, Erdoğan'ın yanı sıra Başbakan Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan başta olmak üzere, 15 bakan ile görüşeceklerini belirtmiş ve İzmir'in önceki hükümetler döneminde ihmal edildiğini anlatacağını ifade etmiş.
İTO yönetimi, İzmir ve Ege'nin sorunlarını anlatan geniş bir dosya hazırlamış. Demirtaş, bu dosyayı hükümete vereceklerini belirterek, "Bu dosya, hükümetin İzmir, Ege ve üyelerimizle ilgili ayrıntılı bilgi edinmesini sağlayacak. Dosyayı hükümete sunduktan sonra, takipçisi olacağız. Artık İzmir'in zaman kaybetmeye tahammülü yok. Sorunlarımızın bir an önce çözülmesini istiyoruz" diye konuşmuş.
Ben AKP Hükümeti'nin bir üyesi olsam, İTO heyetine şu yanıtları veririm.
1- Bugüne kadar Irak'ta, ya da Afganistan'da yaşamıyorduk. Dolayısıyla Türkiye'nin, Ege'nin ve İzmir'in sorunlarını biliyoruz.
2- AKP'nin Meclis'te 8 İzmirli milletvekili var. Tüm dosyalar ellerinde. Üstelik bir bölümü ticaret hayatından geliyor. Sonuçta, İzmir'in sorunlarına yeterince vakıf insanlar. Kendi milletvekillerimizin hükümete aktaracağı bilgiler, bizim açımızdan daha objektif.
3- Rakının özelleştirilmesi gibi bir konu, şu an gündemde değil. Olsa da bunun için gerekli araştırmaları yapacak, işi "doğru" firmalara vereceğiz. Üstelik İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, son seçimde YTP adayı olarak AKP'ye karşı mücadele etti. Yüzde 1.5'lik bir oy oranıyla seçimi kaybetmesi ve "siyaseti bıraktım" açıklaması, AKP'yi ne kadar etkiler? Özellikle kendisiyle mücadeleye giren İzmirli milletvekillerinin bu heyete bakışı nasıl olacak?
İTO heyeti, CHP'nin İzmir milletvekilleri ile de görüşecekmiş. CHP, bildiğim kadarıyla sosyal demokrat bir parti. YTP de aynı çizgide olmaya çalışan bir parti. Bu partinin milletvekili adayının, başka bir şapka ile karşılarına çıkmalarına, İzmir adına talepkar olmalarına CHP milletvekilleri nasıl bir tavır gösterecek? Üstelik CHP'li milletvekilleri de, İzmir'in sorunlarını yeterince biliyor, kentteki karmaşık ilişki ağlarının farkındalar.
Sonuçta turistik bir Ankara seyahati bekliyor İTO'yu...

HABER EKSPRES 14 - 01 - 2003

10 Ocak 2003 Cuma

Hem genç, hem dinamik

CHP'nin neden büyükşehir belediye başkanı adayı aradığını, bir türlü anlamadım. Ellerinde son derece iyi bir aday var. İl Başkanı Alaattin Yüksel. Yüksel, hem genç, hem bilgili. Yurtdışı görmüş, görgülü biri. Üstelik yöneticilik ve işadamlığı vasfı da var.
Gerçi bazen Hyundai ile CHP'yi birbirine karıştırıyor ama olsun. O kadarı önemli değil. Önemli olan Yüksel'in performansı.
Zaten son günlerde hayli performanslı. Üstelik Piriştina konusu netleşince, daha rahat saldırma şansı buldu Piriştina'ya. Eskiden eleştirilerini hep büyükşehir belediyesine yöneltirdi. Bugünlerde Piriştina ismini kendisine hedef olarak seçti.
Ne yapsın haklı... O günlerde "Piriştina, CHP'ye gelip aday olursa" korkusu vardı Yüksel'de.
Şimdi bu korkusunu atmış görünüyor. Toplantı üzerine, toplantı düzenliyor, CHP'lilerle yakın temasa geçiyor. Milletvekilleri ile yaptıkları toplantıda, kürsüye çıkıp gazetecileri eleştiriyor, milletvekillerini korumak için, "Bizim başarılı vekillerimize sütunlarından saldıranları kınıyorum" diyor. Bu kadar yüksek tempolu ve "başarılı" halkla ilişkiler çalışması neden yapılır?
Birilerinin çıkıp artık, "İşte adayımız" demesi gerekiyor.
Zira kendisi de sıkıldı, "Aday mısınız" sorusuna, "Eh... Bakalım... Partimin kadroları... Genel merkezin tavrı... CHP'nin neferleri..." yanıtlarını vermekten.
Birileri çıkıp, şu işi netleştirse iyi olacak.
Ben "şahsen" Alaattin Yüksel İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı olursa, kentte ne gibi değişiklikler olacağını düşündüm biraz.
1 - "Made in Korea" markalı ithalatta, ciddi bir "yükseliş" beklenecek.
2 - Kentteki çekik gözlülerin, çekik olmayan gözlülere oranı, üçe katlanacak.
3 - Geceleri tüm kentin erken yatmasına özen gösterilecek.
4 - Salihli'yi İzmir'e bağlayacak otoyol projesi, uygulamaya konulacak.
5 - Kentteki Salihli nüfusunun artışına önem verilecek, siyasette küçük Salihli örgütlenmeleri oluşturulacak.
6 - Muhalif olanlar, teker teker bertaraf edilecek. Muhalif olma ihtimalinde bulunanlar, sıkı denetime tabii tutulacak, gerekirse bir başka kente sürülecek.
7 - Metropol ilçelerin, büyükşehire daha sıkı bağlanmaları sağlanacak, gerekirse hepsine başkanlık yapılacak. Atamalarda otoyolun diğer tarafındaki ilçenin nüfus kütüğüne bağlı olup olunmaması, önem kazanacak.
Güzel ve ilginç bir kent olacak İzmir. Tabii o günleri görebilirsek!

HABER EKSPRES 10 - 01 - 2003