Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Haziran 2000 Pazartesi

Gençel yeniden ÇGD başkanı

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Ege Şubesi olağan genel kurulunu yaptı. Symirna Otel'de gerçekleştirilen kongrenin dîvan başkanlığını, ÇGD Genel Başkanı İsmet Demirdöven yaptı.
Tek listeyle girilen kongrede Süleyman Gencel, yeniden başkan seçildi. Gencel, kongrede yaptığı konuşmada derneğin başkanlığını yaptığı dönemi anlattı. "Biz yönetime gelirken, derneğin sadece tabelası vardı." diyen Gencel, "Derneği, bu durumdan kurtardık ve büyüttük. 80 civarındaki üye sayısını, 167'ye çıkardık. Derneğe, uluslararası basın merkezi olabilecek büyük bir yer kazandırdık." dedi.Süleyman Gencel'den sonra söz alan ÇGD Genel Başkanı ve Radikal Gazetesi Haber Müdürü İsmet Demirdöven, medyadaki kartelleşme ve yozlaşmayı anlatırken son günlerin gündem konusu olan ajan gazetecilere de değindi. Siyah kodlu ajan olduğu iddia edilen Fatih Altaylı'ya yüklenen Demirdöven, "Ajan olmadığını söyleyeceği yerde, Fehmi Koru'ya ajan yakıştırması yapıyor. Başörtüsü ile eylem yapan kızlara fahişe, insan haklarını savunanlara hayvan diyor." şeklinde konuştu. ÇGD Ege Şubesi'nin yeni yönetimi, şu isimlerden oluştu: Süleyman Gencel, Macit Sefiloğlu, Ünal Ersözlü, Duygu Özsüphandağı, Şevki Köse, Asuman Memen ve Meral Odabaşoğlu.

ZAMAN 19 - 06 - 2000

10 Haziran 2000 Cumartesi

Ajanlık tartışması

Marmara depremi önceki Türk-Yunan dostluğunun geliştirilmesi için sayısız sivil toplum örgütünde yaptığım çalışmalar, her iki ülkede birçok insanın dikkatini çekti. İki ülke arası dostluğun temelinin halklar diplomasisi ve sivil toplum örgütlerinin çabalarıyla atılacağını ileri süren, "evrenselci" yaklaşımlara sahip insanlar için bu çalışmalar, Ege'de gerçek anlamda barışın sağlanmasına yönelik olumlu adımlardı. Uluslararası ilişkilere ulusalcı ve milliyetçi kavramlar çerçevesinden bakanlar için bu çalışmalar birtakım güçlerin desteklediği, emperyalizmin yeni bir oyunuydu. Türkiye'de bu mantığı savunanlar, aslında benim bir "Yunan ajanı" olduğumu, "emperyalist" güçlerin desteğiyle Türkiye'de yaşayabildiğimi ileri sürüyorlardı. Yunanistan'da da durum farklı değildi. Türk-Yunan dostluğuna süpheci bakanlar, ulusalcı ve milliyetçi yapılar, benim Yunanistan'ın içine kadar sızan bir "Türk ajanı" olarak algılıyorlardı.
17 Ağustos sonrası herşey değişti. O güne kadar Türk-Yunan dostluğunu yerin dibine batıran ulusalcı ve milliyetçi akımlar, karşı kıyıları ziyaret için adeta yarışmaya başladılar. Birbirlerine dostluk mesajları verdiler, iki ülke devletinin düzenlediği toplantılarda boy gösterdiler. Neyse bu sayede benim "Türk ajanlığı" veya "Yunan ajanlığı" tartışmaları da geride kaldı.
Ancak kendi gibi düşünmeyen herkesi "düşman" veya "ajan" ilan edenler, her olayın arkasında emperyalist izleri arayanlar tarafından bu kez de "İngiliz ajanı" olarak tanıtılmaya başlandım.
Sanırım "İngilizce" bildiğim için oluyor bu...
Bir de "MI-5" mı yoksa "MI-6" mi çalıştığımı söyleseler daha iyi olacak. Çünkü ben de karıştırdım ne olduğumu...
Neyse, bu ay sonu Antalya'da Almanların düzenlediği bir toplantıya katılacağım. Eylül ayında da ABD'de olacağım. Bundan sonra "Alman ajanı" ya da "CIA ajanı" olarak tanıtılmaya başlanacağımdan eminim.
Ama kimse benim hangi ülkenin ajanlığını istediğimi sormuyor.
Soruya bu sütundan yanıt vererek, bu konuda spekülasyon yapanları ve tüm kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum...
"Aslında ben Seyşel Adaları ajanı olmak istiyorum."
Düşünsenize, Hint okyanusunda bir tatil cennetinde yaşıyor, deniz, kum ve güneşten istediğiniz kadar faydalanıyorsunuz. Hem oralarda kapı arkalarında emperyalist arayanlara fazla rastlanmıyor.

YENİ ASIR 10 - 06 - 2000